Sayfalar

Ortadan Kaybolan Fil (Haruki Murakami) | Kitap Yorumu

Yazar: Haruki Murakami, Çevirmen: Ali Volkan Erdemir,
Yayınevi: Doğan Kitap

Okuduğum kitaplarından ulaştığım çıkarımlara göre Haruki Murakami, seçtiği belli başlı imgelerden yola çıkarak o imgenin kendisinde uyandırdığı hisleri kurgulaştıran bir yazar. On yedi öyküden oluşan bu kitabında da bu işleyişi merkeze alarak öykülerinin anlamsal çatısını oluşturmuş. Kendisi genelde bir andan yola çıkarak başladığı kurgularına, okuru da bir gözlemci olarak davet ediyor. Kitapta yer alan öykülerin tamamı, zaten başlamış olayların anlatımından oluşuyor. Okurun okuma eylemi süresince diri kalan merakı ve kurguların sürükleyiciliği de bu etkileşimli okuma deneyimi havası verilen tarzdan ileri geliyor diye düşünüyorum. 

Okurun okuma süresince sanki bir kamera gibi olayların takibini yapması, okura hem 'orada bulunma' hissini deneyimletiyor, hem de aslında öykülerdeki olaylar hem fiziken hem düşünsel düzlemde yaşanıp bitmiş olduğu için sonucu değiştiremeyeceğini bilmenin gerilimiyle yazarın düşün dünyasını merak ederek öyküleri hızla okuyoruz. Bu perspektiften baktığımızda öyküler gerçekten de okuru peşinden sürüklüyorlar.

Yazarın imgelerden yola çıkması aslında şekillenmemiş düşüncelerini yazı yoluyla belirginleştirmesine katkı sağlıyor gibi görünüyor. Bu kitabında okuduğumuz öyküleri de dahil olmak üzere kurgularının genelinde (çünkü tamamını henüz okumadım) bir düşsel hava hissettiriliyor. Okuru yazarın anlatımına çeken veya iten durum da temelde bu. Aynı şekilde yazara 'Haruki Muraki isimli bir yazar olma' sıfatını, yani özgünlüğünü, veren de benimsediği bu tarzı.

Bu tarzını genel olarak sevmekle birlikte, düşüncelerini en azından büyük oranda yazma anında şekillendirdiğini düşündüğüm için kurgularında dağınık bir hava seziliyor. Bu öykülerde de durum farklı değildi. Bu dağınıklığa sebep olan durumun yazarın soyut anlatımı olduğunu düşünmüyorum. Asıl sebep, somut durumları öykülerine yedirememesi olarak öne çıkıyor.

Çehov'un tüfeği veya silahı şeklinde bir terim vardır. Buna göre bir anlatıda yer alan her öge, anlatı boyunca mutlaka kullanılmalıdır. Yani bir anlatıda duvarda tüfek asılıysa ve yazar\ yönetmen bunu belirtiyorsa, o tüfek anlatının bir yerinde mutlaka patlamalıdır. Aksi halde anlatıya hizmet etmeyen her detay, aslında anlatımın dağınık olmasına ve anlam olarak düşüklüğüne yol açar. Bazen bazı gereksiz detaylar için ''ne mana'' yorumu yapabiliriz. Gerçekten de anlatıya hizmet etmeyen bazı detaylar anlatımı zenginleştirmek yerine, asıl verilmek istenen iletilerin önüne geçer. Murakami'nin öykülerine yönelik getireceğim olumsuz eleştiri de gereksiz ayrıntılara çok yer vermesine yönelik. Bu öyküler ana iletilerine hizmet etmeyen ayrıntılardan ve amiyane tabirle aralara sokuşturulmaya çalışılan sahnelerden arındırılsa, duru halleriyle çok daha etkileyici olabilirlermiş.

Kitabı sevdim ama bayılmadım. Öyküler sürükleyiciydi, bitirene kadar merakla okudum. Gerilim ögeleri öykülerin başından sonuna kadar diri tutulmuştu. Ancak dediğim gibi gereksiz ayrıntılardan arınmış halleriyle bu öykülerin daha başarılı olabileceğini düşünüyorum. Kitapta en beğendiğim öyküler ise; Uyku, Lederhosen, Ambar Yakmak, Yeşil Canavar, Aile Meseleleri, Dans Eden Cüce, Sessizlik idi. Ayrıca Ambar Yakmak isimli öykü 2018 yılında Lee Chang Dong'un yönetmenliğinde Burning (Şüphe) adıyla beyaz perdeye uyarlanmıştı. Öyküdeki bazı detaylar değiştirilmiş olsa da, öykünün genel havasını başarılı bir şekilde yansıtan bir uyarlamaydı. İlgilisine önerebilirim. 

Kitaba ismini veren son öykü Ortadan Kaybolan Fil ise yine ilginç olmakla ve kitaba isim olarak çok yakıştırmamla birlikte, bende yeterli düzeyde etkilenme hissi oluşturamadı. Yine de yazar kitabına bu öyküsünün ismini seçmekle bence doğru bir karar vermiş, çünkü ilgi çekici.

Hoşça ve kitaplarla kalın.


ALINTILAR

Eskiden, diye düşündüm, beklentileri olan düzgün bir insandım. (Sayfa 16 - Zemberekkuşu ve Salı Kadınları)


Dünyada doğru sonuçlar doğuracak yanlış seçimler olduğu gibi, yanlış sonuçlara neden olacak doğru seçimler de vardır. (Sayfa 43 - İkinci Fırın Saldırısı)


Bu yüzden bir şeylere sımsıkı tutunmak istiyordum. Ama etrafıma ne kadar bakarsam bakayım tutunabileceğim bir şey çarpmıyordu gözüme. (Sayfa 87 - Uyku)


Güzel şeyler güzeldir, bu kadarı da yeterlidir. (Sayfa 93 - Uyku)


İnsan denen varlık gerek düşünce gerekse fiziksel hareket açısından olsun belirli kişisel eğilimlerden kaçamaz, diye belirtmişti yazar. İnsan farkında olmadan kendi hareketlerinin ve düşüncesinin eğilimini kendi oluşturur. Bir kere oluşturulan bu eğilim, araya önemli bir şey karışmadıkça devam eder. Diğer bir deyişle insan bu türden bir eğilim kafesine kapatılıp yaşamını sürdürür. (Sayfa 112 - Uyku)


Burada gerçekten yaşadığımı hissediyordum. Tüketilmiyordum. En azından harcanmamış kısımlarımla vardım, buradaydım. Böylece yaşadığımı gerçekten hissediyordum. Yaşadığını gerçekten hissetmediğin bir hayatı uzun uzadıya sürdürmenin anlamı yoktur. (Sayfa 114 - Uyku)


Kimse yaşamanın da ölmenin de ne olduğunu bilmiyor. (Sayfa 120 - Uyku)


İnsanlar böyle değişiyormuş demek ki. Ama bu değişimi kimse göremiyor. Kimse fark etmiyor. Benden başkası bilmiyor. Açıklasam da onlar anlayamaz. Anlamaya da çalışmazlar. Haydi anladılar diyelim, benim ne hissettiğimi en hassas noktasına kadar kesinlikle bilemezler. Beni sadece kendi varsaydıkları dünyalarını tehdit eden bir unsur olarak görürler. (Sayfa 122 - Uyku)


Kuyruklu yıldız gibi durduğu yerde duramıyordu. (Sayfa 134 - Lederhosen)


Güven kazanmak çok zaman alır ve onu kaybetmek de bir anda olur. (Sayfa 140 - Lederhosen)


Aslında çok basit bir şey yapıyorum. Yetenek gerektirmiyor. İşin özü, burada mandalina olduğunu hayal etmek yerine burada mandalinanın olmadığını unutmak. Hepsi bu. (Sayfa 147 - Ambar Yakmak)


İyi taraflarını görüp sadece iyi yanlarını düşünürsen korkutucu olmaz. Kötü bir şey olursa onu o zaman düşünürsün. (Sayfa 200 - Aile Meseleleri)


Benim durumumda pazar öğleden sonrası demek her şeyden biraz biraz yapmak demek. Ne yaparsam yapayım yarım kalıyor. Birine dalamıyorum. Sabah her şey yoluna girecekmiş gibi hissediyorum. (Sayfa 214 - TV İnsanları)


Gerçekçi bir rüya gördükten sonra hep böyle olurdu, uyumaktan ziyade uyanıklık gerçekdışı gibi gelirdi. (Sayfa 230 - TV İnsanları)


Burası benim için olan yer değil. (Sayfa 260 - Çin'e Yol Alan Yavaş Tekne)


Mutluyum dersem mutluydum, mutsuzum dersem mutsuz. Ama o zamanlar herkes öyleydi. (Sayfa 292 - Öğleden Sonraki Son Çim)


Tek sözcükle yalnız desek de yalnızlık da çeşit çeşittir. (Sayfa 318 - Sessizlik)


Bazı insanlarda derinlik denen şey eksikti. Bende derinlik olduğunu söylüyor değilim. Demek istediğim o derinlik denen şeyin varlığını anlama yeteneğinin olup olmadığı. Onun türündeki insanlarda bu bile yoktu. Boş, düz bir yaşamdı onlarınki. Ne kadar başkasının gözlerini üzerlerine çekmek isteseler de yüzeysel olarak kazanıp gururlanıyor görünseler de ortada bir şey yoktu. Hiç anlamı yoktu. (Sayfa 330 - Sessizlik)


Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.



10 yorum:

  1. İsmi çok hoşuma gitti, kapağı da hoşuma gitti, anlatımın da hoşuma gitti, yazarın farklı bakış açısı da ilgimi çekti doğrusu. Belki bayılmasak da bir denemeye değer gibi görünüyor, sağ ol:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne demek rica ederim :) Farklı ve gerilimi yüksek kurgulardı bence. Ben ilgiyle okudum. Okursan senin de ilgini çeken, beğeneceğin öyküler olur umarım. Ama şunun uyarısını senin yorumun vesilesiyle de yapayım, yazarın yazdığı gereksiz sahnelerden biri de cinsellik temasıyla ilgili. Yani yerli yersiz böyle sahneler eklediği de oluyor söyleyeyim. Bunun dışında bir uyarım yok. Son olarak yorumun için teşekkür ederim :)

      Sil
  2. Tek sözcükle yalnız desek de yalnızlık da çeşit çeşittir. Bu söz güzelmiş. Tam bir Murakami analizi olmuş bu yazı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim :) Sanırım artık yazarı anlayabilecek kadar kitabını okudum. Hem benim kendime benimsediğim tarza benziyor tarzı. Somut şeyleri soyutlaştırmayı severim. Bu yazarın kitaplarını okumayı en çok da bu nedenle seviyorum.

      Sil
  3. Yazarın tarzı ilginçmiş. Anlatımın gereksiz eklemelerden arındırılması konusuna katılıyorum. Bence de kullanılmayacak şey için fazla eklemelere gerek yok. Alıntılar ilgi çekici görünüyor. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de yalın olmalı. Yazarın dil ve anlatım tarzı sade bu arada. Oldukça sade bir dil kullanımı var hatta. Zaten yazar doğma büyüme Japon olmasına rağmen ilk romanını ilk olarak İngilizce yazmış, sonra İngilizce yazdığı metni kendisi Japoncaya çevirmiş :) Bunu yapma nedeni de (en azından ilk romanı için) dilini özgün ve sade kullanmak, okuduğu Japon yazarlardan etkilenmemek istemesiymiş. Sonra tabi mali durumu düzelip dünyaya açılınca, taşınınca falan İngilizceye dönmüştür tamamen belki bilmiyorum ama ilk olarak bu yola başvurma nedeni sade ve özgün dil kullanımını bulmak içinmiş. (Bu kitabı da ilk olarak İngilizce yayınlanmış ama öyküleri kitap basılmadan önce İngilizce mi yazdı Japonca mı bilmiyorum. Kitabın orijinal adı kısmında her iki dildeki ismi de yazıyor.) Neyse yani evet dili sade ve özgün, kurguları da özgün ama olaylar için çok gereksiz detay veriyor. Gerek yok :)

      Sil
  4. romanları gibi değilmiş yani :) silah gözükürse patlar, polisiye romanın temel kurali :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yooo aynı, romanları da böyle :)

      Sil
    2. yani çok sevdiğin romanları kadar sevmedin yani :)

      Sil
    3. Öyküleri de iyi. Hatta bazıları romanlarından daha iyi. Hepsi değil, bazısı. Zaten öyküleriyle romanları arasında pek fark yok, aslında olmalı yani iki farklı tür sonuçta :) Tabi daha kısa öyküler ama zaten romanlarında da sadece çok olaya yer veriyor yazar, yoksa karakter derinleştirmesi falan genel olarak kurgularında yok (istisna kitapları vardır, var ama genelde karakterler kapalı kutu oluyor). Bu da aslında normalde benim için eksiklik ama sadece Murakami de değil, Uzak Doğulu yazarlar (bildiğin gibi belki) genelde soğuk, uzak yazıyor karakterleri. O nedenle buna takılmıyorum ama işte bu nedenle öyküleri ile romanları arasında büyük bir fark yoktu. Bazı öykülerini sevdim bazılarını eh işte buldum. Fena değil ama yazarın tarzı hep söylediğim gibi herkese hitap etmez.
      Çoğu kitabını aslında yorumlamıştım ama yorumladıklarımın yarısı sildiğim blogda kaldı. 1Q84, Sahilde Kafka, Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında, Renksiz Tsukuru, Dans Dans Dans (belki daha vardır) gibi gibi. Bu blogda da yorumladım baya aslında ama en babaların yorumları yok malesef. Hepsinde aynı şeyleri demişimdir. Bu yazımda özet geçtim fikirlerimi :)

      Sil