Önceden bu cümleyi kuranların ne demek istediğini anlamazdım. Benden ne bekliyorlar acaba diye bile düşünürdüm. Ne yapmalıyım acaba ''en güzel yaşlarımı'' güzel geçirmek için? Cevabı hiç bulamayacağımı düşünürdüm. Bu durum zamanla beni derin bir ızdıraba götürdü. Ciddiyim, bunun adı ızdıraptı. İçimde o kadar yoğun bir enerji akışı vardı ki... ve ben, onunla ne yapacağımı bilmiyordum.
Hep bir sorunum olduğuna inandım. Hatta bugünlerimde bile. :) Onlarda olup bende olmayan şey ne... Ya da bende olup onlarda olmayan? Kesinlikle bir şey farklı! O zaman neden böyle hissediyorum...
Az evvel bir youtube videosu izledim. Hayır seninle linkini paylaşmayacağım. O videonun altında bir yorum gördüm. 18 yaşında ve hayatın çok yorucu olduğunu söyleyen birinin yorumunu. İçimden ona bir yanıt yazmak geldi ve sanki ona değil de, 18 yaşındaki kendime bir mektup tadında yorum bıraktım. Sonra neyi anladım biliyor musun? Hani, o hiçbir zaman geçmişe ulaşamayacak mektubumdan neyi anladım...
Benim sorun olarak gördüğüm şey aslında bana nasihat edilen şeymiş. Ben kendimi o kadar çok ON SEKİZ yaşında hissediyormuşum ki, ne yapacağımı bilemiyormuşum. O kadar çok ON SEKİZ yaşında olmakla meşgulmüşüm ki, içimden bir sürü bir sürü bir sürü duygu taşıyormuş. Ben o kadar ve sadece 18 yaşındaymışım ki, sadece o yaşlarda hissedilebilecek coşkuyu hissediyormuşum.
O coşkuyu yitirdiğimi ve bir daha asla hissedemeyeceğimi fark ettiğimde dünyam başıma yıkılmıştı. Çünkü anlamamıştım. İçimdeki o tutkuyu... O kadar anlamamıştım ki, onun varlığını ancak onu kaybettiğimde fark ettim.
Şimdilerde kendimi akışa bıraktım. Bu cümleyi de anlamazdım bak mesela. Akışa bırakmak? Hatta bana saçma sapan ve sinir bozucu gelirdi. Ben bıraksam o beni bırakmaz ki diye düşünürdüm. :) Ama insan, kendine sahip be okur. Hele de tutkulu insanlar... en çok kendilerine sahip olanlar onlar. Beni bu hayatta en çok üzen şey, tutkumu yitirmek oldu. Ama bu mümkün değil. Benim dna'mda var bu yani, şu tutku olayı. Bazıları çocuksuluk der hani. Desinler. Ben hep genç kalacağım. Kaç yıl yaşarsam yaşayım, ben asla yaşlanamam. Yaşlanırsam ruhum ölür ve bu, gerçek bir ızdırap olur.
Bunlar çok soyut geliyor kulağa, göze... Ama insanın fiziksel gerçekliğini, hatta bedenini etkiler bu soyut şeyler. Geçtiğimiz bir gün :) uzun zamandan sonra ilk kez sabah uyanmak istedim ya. Bu ne demek anlayabiliyor musunuz? Uyanmak istemek... Gün bitmesin istemek. Bu konuya girmeyeceğim. Sadece, insan ona iyi gelmeyen şeyleri tutmamalı. Öylesini böylesini çok deşmemeli belki de.
Kendimi değişik hissediyorum. Bazen insan değişik hissetmeli. Böylece değişsin, hayatı ve hayatını algılayışı. Çünkü bir daha kendimi 25-26 yaşlarında da hissetmeyeceğim. Hiçbir zaman geç değildir.
Çünkü bunlar... en güzel yaşlarınız sevgili okurcuğum.
Not: Bu arada bu cümle çok ikiyüzlü bir cümle. Kuranlar da bence ne dedikleri hakkında emin değiller. :) Genelde eylem boyutunda o yaşlarda bunları bunları yap denir; oysa ben yazımda duygusal boyutu ele aldım. Ne olursa olsun her yaşın heyecanı hissedebilme ve duygusal tatminiyet kapasitesi farklıdır ve üzgünüm yaş büyüdükçe bu azalıyor gibi görünüyor. Oysa daha 18 yaşındayken ''HAYATIMI YAŞAMALIYIM'' gibi sarı çizmeli Mehmet Ağa amacıyla hayatı kendimize dar etme eğilimindeyiz. Bence doğrusu ''HAYATIMI HİSSETMELİYİM'' olmalı. En azından ben en çok da hayatımı hissedemediğime, bu saçma amacı ve eylemleri düşünüp durduğuma yanıyordum. Artık umurumda değil. İnsan olan biten, geçen gidene de; henüz gelmeyene de tutunmamalı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder