Üst Not: Bu yazıyı birkaç ay önce yayınlamıştım. Ancak sonra kişisel düşüncelerimi içeren yazılar yazmamaya karar vermiş ve yazıyı direkt silmiştim. Oysa bu yazı, hislerimi bulanık tanımlamış olsam da, yazdığım en güzel yazılardan biriydi. Çünkü bu yazı, içimdeki gergin bir kası oynatmamı sağlamış. Bunu şimdi fark ediyorum. Aşk, en değerli duygudur. Bir adama veya kadına duyulan aşkı kastetmiyorum. Hatta bir insana duyulan yoğun sevgiyi (romantik olmak zorunda değil) de kastetmiyorum. Bir yemeği çok sevip buna aşığım demeyi, bir yeri çok sevip buraya aşığım demeyi de. Ben, aşkı kastediyorum. Hissin kendisini. Evet, bunlar da aşkın bir çeşit tezahürü, belirmesidir. Bir dışa vurum şeklidir. Bu nedenle değerli, hatta çok değerlidir. Hisler, bizim dışavurumumuzdur. Aşık olacağınız bir hayatımız olsun. Toksik aşk, zaten aşk değildir. Bahanelerdir. Aşk, bahanesizdir. Hayata aşık olmak da böyle gerçekleşebilir. Fotoğraflarımı yine arşivledim ama bunun nedeni yenilerini beklemem değil, sadece öyle yapmayı canım istedi ahahhah. Yazımda önemli olan bu küçük ayrıntılar da değil zaten.
Hep, bir şeye yetişmem gerekiyor gibi hissettim.
O şey ne bilmiyorum. Belki de kendime. Sanki, biri olmam gerekiyormuş gibi. Bir
şey olmam gerekiyormuş gibi. Ve sanki, ancak bundan sonra yaşamım başlayacakmış
gibi.
Kişisel hesabımda arşivlediğim fotoğraflarıma
baktım. Sonra onları yeniden yayınladım. Zaten neden arşivlemişim ki? İnsanın
bir miladı mı olmalı illa? Yani şu noktadan öncesi yok, sonrası benim gibi.
Ben benim. Arşivlenmiş fotoğraflarımla da ben
benim. Fotoğraflar değişmeyecek. Sadece onlardan bir şeyler çıkacak ve yeni
şeyler eklenecek. Bu kadar. Yeni fotoğraflar bana yeni bir ben veya yeni bir
hayat vermeyecek. Yeni kararlar, paralel bir hayatın kollarına fırlatmayacak
beni. Hem öyle olsa bile, o yeni noktadan yeni adımlar atmam gerekecek.
Çabalamam gerekecek.
Instagramda bir söz gördüm dün. Aslında tek
başına aşırı toz pembe. Bu ponçiklik insanı güldürüyor. Öte yandan, bu sözü
sevdim. ''Hayata aşık olun.'' Tam benlik. Bayıldım.
Ama ben, zaten ona aşığım.
Sana bulutları, yıldızları, çiçekleri, güzelliği
anlatıyorum. Umudu, kırıklığı, kızgınlığı... çocukluğu, büyümeyi,
büyüyememeyi... direnmeyi, kabullenmeyi... istemeyi, küsmeyi, tutkuyu
anlatıyorum. Sonra da siliyorum. Çünkü bu ben değilim diyorum. Bu hayat da
değil. Bu, benim gördüğüm hayat bile değil...
Tabi ki değil ve zaten olamaz da. Bu, sadece bir
parçası. Her bir yazı, sadece bir parçası. Gördüğüm, hissettiğim ve bilmek
istediğim her şeyin; bir hücresi belki de. Hatta, sildiğim yazılarım bile öyle.
Gördüğüm hayatın, aşkımın, bir parçası.
Bu yüzden korkmak, ertelemek, bahane bulmak...
kaçmak, saçmalık. Hayata aşık olmak... ne hoş bir tabir.
Öyle heyecanla, öyle emek vererek, öyle en
iyisini isteyerek ve değer vererek aslında. Arabesk bir aşka sığınmadan, güzel
severek yaşamak hayatı. Gerçekçi ama pır pır da eden bir yerden. Ben bu sözden
bunu anlıyorum.
Bir süredir, artık uzun da bir süredir... içimde
bir şeyleri başlatma, sürdürme ve bitirme gücü bulamıyordum. Gerçekten, sanki
elim kolum bağlanmış gibi hissediyordum. Yapmam gerekenleri erteliyor ve
istesem bile yapamıyordum. Sanki hem aklım, hem bedenim tutulmuştu. Bu durum
zamanla yaşam enerjimi benden aldı. Böyle yazınca da çok büyük geliyor insana
ama insanın hiçbir şeye mecalinin olmaması ve hatta hiçbir şeyi istemediğini
düşünmesi ne kadar büyük bir şey... Dilerim bunu hiç anlamazsın.
Doğrusunu bilsem bile harekete geçmek o kadar
kolay değildi. Bir söz pek tabii abrakadabra yapmaz ancak bu cümle, zaten
içimde bir araya gelen bir şeyleri açığa çıkarmam için bana ilham verdi. Zaman
çok hızlı sevgili okur. Bugün bu hıza bir kez daha hayret ettim. Ne ara nisan
ayı bitti, sen anladın mı...
Bir ara internetimde kısa bir kesinti olmuştu. O
ara flashıma göz atıyordum ki karşıma eski yazılarım çıktı. 2023'ün Şubat
yazısını okudum. Yayınlanmadı alt başlıklı üç yazımdan birini... O üç yazı da
uzundu ama yayınlamamışım nedense. Hepsini okumadım ancak o kadar uzun
yazdığıma göre sana heyecanlarımdan açıkça bahsetmiş olduğum muhakkak (nitekim
okuduğum yazım tam olarak böyleydi). Ancak yayınladığım yazım kısa ve kısa
olduğu gibi, sadece umuttan ibaretti. Umutlarımdan değil, umuttan. Umut
güzeldir; hem de çok güzeldir. İnsana bir nokta sunar. Ancak bu kadar. Umut,
yönlendirilmelidir. Umut, yürütülmelidir. Yoksa parlar ve söner...
Yayınlamadığım o yazımda sana yüksek lisans
sınavına girdiğimden bahsetmişim. Kazanacağıma pek inanmıyorum ama, demişim,
yine de denemek güzeldi. Gerçekten de okula gittiğim gün aklımda. Hiç umudum
yoktu, hiçbir beklentim yoktu. Çalışmıştım ama kendime güvenmiyordum. Olmazsa
da sorun değil, en azından denerim diyordum. Bu da güzel bir bakış açısı ama
kendine inançla çok daha güzel ve yararlı olan bir bakış açısı. Yazılı ve sözlü
sınavım çok iyi geçmişti. Çünkü ben sadece sınava yakın kısa sürede değil, üniversitenin
dört yılı boyunca çalışmıştım.
Bu bir süreçti sevgili okur. Bazen, emeklerimin karşılığını alamıyorum gibi hissettim. Sadece bu konuda da değil. Bazen, hiçbir şeyin önemi yok gibi hissettim... Kim için çalışıyorum veya kim için çalışacağım... Ama hiçbir şey boşa gitmez. Adım atarsan ve emek verirsen, hiçbir şey boşa gitmez. Ve, kendin için. Çünkü aşk da böyledir; senden, kendindendir.
O yazımda bahsettiğim diğer bir şey de, bir öykü yarışmasıydı. Bu yarışma beni gerçekten heyecanlandırmış. Hatta bir fikrim de varmış ama yazamayacağımı düşündüğümü söylemişim. İstesem (hani :P) son tarihe kadar bir öykü yazarmışım da... ben, kendim gibi, yazmak istiyormuşum. Nedir bu dilimden düşürmediğim kendim gibi? Beni sadece durduran... En iyisini yapma isteği. Oysa bu sadece bir süreçtir. Üstelik böyle bir heyecanı heba etmek... ah, saçmalık!
O yazımdaki heyecanım beni güldürdü. Bazen eski yazılarımdaki heyecanım bana hem tuhaf geliyor, hem de beni güldürüyor. Sanki başka birinin yazısını okuyormuşum gibi hissettiğim bile oluyor.
İşte, aşk budur. Benim için budur. Hayata aşık olmak da böyle bir şey olmalı. Ve tam da bu nedenle ilgimi çekmiş, beni dürtmüş olmalı.
Her neyse. Hoşça kalın.
Bu yazını okumuştum sanki. :)) Hayatı sevmeyi ne güzel anlatmışsın. Ben de hep bir şeylere yetişmek zorunda gibi hissettim sonra bu anlamsız gelince boşverdim. Zamanı kaçırıyorsun çünkü sadece.
YanıtlaSilEvet yazının başında belirttim :) İlk yayınladığım tarihi ayarlayarak yeniden paylaştım yani bloğumun arka sayfalarında kaldı yazı ama yeniden paylaştığım için okuma listesine düştü tabi. Benim hayatımı dış etkenlerin yemesine hep izin verdim. Başta ailem olmak üzere. Bütün enerjimi emdiler malesef. Artık tongaya düşmemeye çalışıyorum ama zor. Benim karakterimde birisi için ekstra zor. Yine de yaşam güzel ve yaşayalım diye var.
Sil