Benim aşkım.

 

Bir kere kendimi yazınca içimdeki küçük dev uyanıyor. Tüm dünyanın anlatısı kelimelerimden taşmak istiyor. İnsanın dünyası algıladığı kadarı. Ne tuhaf. Geçen gün kahvaltı yaparken aklıma tüm bu varoluşun sadece tek bir nota, hatta sesten ibaret olabileceği geldi. Böyle şeyleri düşünmüyorum hayır. Böyle şeyler beni düşünüyor olmalı. Yoksa bir anda zihnimde belirmezlerdi. 

Bazen öfkem kanıyor. Böyle olunca iki şey beni kendime getirebilir. Dinlenmek ve sarınılmak. Bir de bir üçüncüsü beklemek. Genelde üçüncüsü olur ama sana bir sır, ilk ikisi daha etkili. Bugün sabahtan beri içim sıkkın. Sana bu yüzden gevezelik etmiştim ama her zaman tutmuyor işte. Muzurluğumun içi hamur kalmış, karnımı ağrıttı. Karın ağrımı bir arkadaşıma danıştım. İşinin arasında bana yer açtı. Aslında arkadaşlık bu demek ama bilmiyorum. İlk önce ben yazmak istemiyordum. Sana yazamadım işte şöyle böyle dediğinde sorun değil demiştim ve gerçekten sorun değildi. 

Sanırım bazı şeyler gerçekten sorun değil.

Tek bir soru sinirimin kilidini açtı. Ona şunu bunu nasıl yapacağım diye danıştım. O da şöyle böyle diye elinden geldiğince bilgisini paylaştı. Sonrası arkadaşlığın bir tık ötesi, dostluğun bir tık berisi bir sohbet. Bunu özlemişim. Özlemimi çenemin düşüşünden tanıdım.

Sonra kitap okudum biraz. Kitap ağır bir kitap. Bazı kitapların ağırlığı ilk sayfalardan üstüme siniyor. Han Kang'ın Çocuk Geliyor isimli kitabı. Okumasam mı acaba bunu napsam diye mırın kırın ede ede iki bölümü bitirdim. Bir ara boşluğum vardı. İş olsun diye kütüphaneye gitmiştim. Uzak Doğu Edebiyatı bölümünü bitirmişim maşallah. Üç beş eksik kalmış. Keşke daha çok kitap olsaydı, daha çok okusaydım. Belki zamanla yeni kitaplar gelir de okurum. Yoksa artık kitap almak bile zor.

Alerji ilacı içtiğim günler kaşınmıyorum kızarmıyorum. Bu yüzden gönlümce sinirlendim üzüldüm. Sonra bitti. Artık bitti. Bizi sinir eden şeyler ve kişiler bile sinir olmaktan azat olmuşken, sinir olmak haksızlık. Bu haksızlığı kendime yapmamaya karar verdim. İnsanın seçebileceği tek şey buymuş: Kendine haksızlık yapmamak.

Bu varoluş belki de bu nota gibi ses çıkarmaya programlıdır. 

İçimden taşan bir hikaye var. Onu yazacağım. Şimdi değil üzgünüm. Ama içimde nice kurgu öldü. Hepsinin yasını artık tutamıyorum. 

Biliyor musun, hayatım boyunca en çok aşkı istedim. O aşk, hep aynı kaldı. Büyüdükçe değişmiştir sandım. Ama hayır. Bu aşk hala bir papatya demeti dağınıklığında. İki gülücük, dört ışıltı ve papatya demeti. Benim aşkım böyle görünüyor. Geçen akşam yürürken fark ettim. Sonra şaşırdım. Bu aşk nasıl değişmedi diye. Bu dünyada nice insan aşkı tanımladı. Nice insan aşkı aradı. Nicesi yaşadı, bir o kadarı unuttu. Bense sadece hatırladım. Aniden aşkı hatırladım ve onu tüm varlığımla istedim. Onu gördüğüm her an, kalbim bu varoluşun notasını çaldı.

Galiba benim aşkım... benim aşkım... 

Nerede biliyorum.

Onu pek çok kez duydum.

Oysa hep göreceğime inanmıştım.

Belki bir gün Zeki Müren de bizi görür.

Ben de O'nu.


hatırlayalım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar