Uçan Sınıf (Erich Kästner) | Kitap Yorumu

Yazar: Erich Kästner, Çevirmen: Şebnem Sunar,
Yayınevi: Can Çocuk Yayınları

Kitap iki önsöz ve bir ana öyküden oluşuyor. Bu önsözlerde yazar kitabı yazma serüvenine yer vermiş ve bu serüven hiç de ana kurgudan bağımsız değil diyebilirim. Kitapta bir Noel öyküsü anlatılmasına karşın yazar bu kitabı yaz aylarında yazmış. Annesinin de yardımı ve diretmesiyle bir tren istasyonuna gitmiş ve yılın o sıcak zamanlarında dünyanın en soğuk yerlerinden birine gidip inzivaya çekilmek üzere bilet istemiş. Aldığı yanıta göre kutuplar dışında soğuk bir yer seçeneği malesef yokmuş... Yazar da soğuk olmasa bile uzaktaki daimi karlı dağlar olan Zug Dağı'nı izleyebileceği bir yere, Yukarı Bavyera'ya, bilet istemiş. Böylece yaz aylarında bir Noel yolculuğuna çıkacağı öykü yazma süreci başlamış.

Kitapta ortaokul ve lise çağlarındaki çoğu yatılı okuyan bir grup öğrencinin yaşadıkları olaylar anlatılmakta. Bazıları akıllı, bazıları cesur ancak hepsi daha hayatın çok başında ve ışıl ışıl bu öğrencilerin yanı sıra coğrafya öğretmeni Bay Bökh, okulun hobi bahçesinde eski bir tren vagonunda yaşayan Sigara İçmez ve diğer bazı renkli, bazı sıkıcı öğretmen, veli ve son sınıf öğrencileri ile yaşanan olaylar anlatılıyor. Kitaba da ismini veren Uçan Sınıf, ana karakterlerimiz olan öğrencilerin dönem sonunda sergileyecekleri tiyatro oyununun ismi. Bu oyunda aslında ''ders yerinde keşfe dönüşür'' ilkesinden yola çıkarak yeni bir eğitim modeli ortaya konuluyor. Fantastik etkiler de barındıran bu oyunda öğrenciler tarih, coğrafya vb gibi dersleri bizzat yerlerine giderek ve kendileri keşfederek öğreniyorlar.

Kitapta öğrencilerin yaşadığı çeşitli maceralar bulunuyor ancak tüm bu maceraların ortak noktası aslında büyüme süreci. Zaten kitabın önsözlerinde yazarın değindiği ve eleştirdiği durumlardan biri de, artık büyümüş ve özellikle de çocuklarla ilgili işlerde çalışan insanların (önsözde eleştirdiği kişi bir çocuk kitabı yazarıydı) kendi çocukluk yıllarından bihaber, çocuklar ve gençler ile hiç empati yapmaksızın, onların duygu düşünce ve ihtiyaçlarına tepkisiz kalarak kendi varsayımlarıyla hareket etmeleriydi. Bu bakımdan aslında kitabın hem yaşı küçük, hem de yetişkin çağdaki okurlara hitap eden yanlarının olduğunu söylemek mümkün. Özellikle de eğitimcilerin bu kitabı okumasının onlara farklı bakış açıları sunabileceğini düşünüyorum. Zaten bence öğrencilere ve çocuklara bir kitabı önermeden önce her öğretmen ve veli önce o kitabı kendisi okumalı.

Velhasıl kelam, benim okurken hem eğlendiğim hem de bana ilham veren noktalar bulduğum bir kitap oldu. Kitapta karakterler arasındaki dostluk ve dayanışma durumları, özellikle de gruplaşmalar ve bu gruplar arasındaki kavga ve çatışma durumu, bana bu kitap ile Ferenc Molnár'ın Pal Sokağı Çocukları isimli kitabı arasında benzerlik kurdurdu. Bu kitabı seven, o kitaba da göz atabilir veya o kitabı seven, bu kitaptan da hoşlanabilir belki.

Son sınıf öğrencilerinin okul işleyişinde ek sorumluluklar alması ve küçük sınıfların düzen ve korunmasında rol alması Harry Potter kitap serisindeki sınıf başkanlarının sorumluluklarını bana anımsattı. Bir ortamdaki kıdemin ve elde edilmiş hakların getirdiği sorumlulukların altının çizilmesi önemli bulduğum bir diğer durum oldu. 

Kitabın sade bir dili bulunuyor. Anlatım yalın olmakla birlikte, kurgu sürükleyici. Kitap belki 4. sınıf ve sonrası için uygun olabilir. Ayrıca dediğim gibi yetişkin okurların ve eğitimcilerin de ilgisini çekebilir.

Hoşça ve kitaplarla kalın.

-ve yazarın da dediği gibi: çocukluğunuzu unutmayın!-


ALINTILAR

Karşıdaki koyu renkli çam ormanının kenarına kocaman bir odun yığını istiflenmiş. Üzerinde siyah-beyaz bir kedi oturuyor ve gözlerini dikmiş, bana bakıyor. Ona büyü yapıldığı ve canı isterse konuşabileceği hakkında yoğun şüphelerim var. Yalnızca canı konuşmak istemiyor. (Sayfa 9 - Önsözün Birinci Bölümü)


Yetişkin bir insan nasıl olur da günün birinde, çocukların bazen ne kadar üzüntülü ve mutsuz olabileceklerini hiç hatırlamayacak kadar kendi gençliğini unutabilir? (Yeri gelmişken, sizden bütün kalbimle rica ederim: Kendi çocukluğunuzu asla unutmayın! Bana söz veriyor musunuz? Söz mü?) (Sayfa 14 - Önsözün İkinci Bölümü)


İnsanın neye üzüldüğü hayatta hiç önemli değildir; önemli olan, yalnızca insanın ne kadar üzüldüğüdür. (Sayfa 14 - Önsözün İkinci Bölümü)


Demek istediğim, insanın canı yandığında, dürüst olması gerektiği. Hem de iliklerine kadar. (Sayfa 15 - Önsözün İkinci Bölümü)


Yalnızca: Kendinizi kandırmayın ve başkalarının da sizi kandırmasına izin vermeyin. Bir şeyler ters gittiğinde, korkmayın. Belanın üstüne gitmeyi öğrenin. Şanssızlığa uğradığınızda, pes etmeyin. Kuyruğu dik tutun! (Sayfa 18 - Önsözün İkinci Bölümü)


Cesaret olmadan zeka, hiçbir işe yaramaz; zeka olmadan cesaret ise aptallıktır! Dünya tarihi, aptal insanların cesur ya da zeki insanların korkak olduğu dönemlerle doludur. (Sayfa 18 - Önsözün İkinci Bölümü)


Ders yerinde keşfe dönüşür. (Sayfa 30)


Ayrıca bu sizinle bizim aramızdaki son savaş olacak. Bundan böyle sözünden dönenlerle savaşmayacağız. Böylelerini ancak küçümseriz biz. (Sayfa 66)


Bir öğretmen kesinlikle değişime açık olmalıdır. Yoksa öğrenciler erkenden yataklarına yatar, derslerini de kasetten dinlerlerdi. Yo, hayır, insan olan öğretmenlere ihtiyacımız var, iki bacaklı konserve kutularına değil! Bizi geliştirmek istiyorlarsa, önce kendileri gelişmek zorunda olan öğretmenlere ihtiyacımız var. (Sayfa 97)


İşlenen her suçta, suç sadece o suçu işleyende değildir, suçun işlenmesini engellemeyen de suçludur. (Sayfa 112)


Ama sen olmayınca, bir anlamı da yok zaten. (Sayfa 128)


Herkesin hatalarının ve zayıf noktalarının olabileceğini biliyorum. Önemli olan, bu hataları göstermemek. (Sayfa 131)


Adaletsizlikten, pek çok insan adaletsizlikten dolayı acı çekiyor. (Sayfa 134)


Endişelenme. Çok mutlu olduğumu söylersem, yalan söylemiş olurum. Ama mutsuz da sayılmam. (Sayfa 171)


''On Yıl İçinde! dedi. ''O zamana kadar kim bilir neler olur.'' (Sayfa 176)


''Şimdi gördüğünüz yıldızların ışığı,'' dedi, ''binlerce yıllık. Işık ışınları bizim gözlerimize ulaşıncaya dek bu kadar çok zamana ihtiyaç duyuyorlar. Yıldızların çoğu belki de İsa doğmadan çok önce söndü. Ama ışıkları hala yolculukta. Gerçekte çoktan soğumuş ve karanlığa gömülmüş olmalarına karşın, bizim için ışıldamaya devam ediyorlar.'' (Sayfa 182)


Zaman akıp gidiyor, sanki ondan kaçıyormuşuz gibi. (Sayfa 183)


Kelebekler yaşlanmaz. Gottfried ölmüş olmalı. Ne kadar da dost canlısı, vefalı bir kelebekti. Huzur içinde yatsın! (Sayfa 184)


Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.




6 yorum:

  1. yaaaa ne hoş bir konu bu. şimdiden bayıldım bu kitaba. okurum tabii. çocukluğumuzu unutmayıp çocuk gözlerle bakalım dünyaya :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Basit bir anlatımı var aslında ama kurgunun alt metninde verilen mesajlar her yaşa uygun. Bazı çocuk kitapları zamansız oluyor gerçekten. Bu kitabı aslında ben ilk kez üniversite son sınıfta staj yaptığım okulda görmüştüm. Öğrencilerin kitap sınavı için okudukları kitaptı. Hey gibi :) O çocukları da çok sevmiştim. Şimdi kocaman olmuşlardır. Liseye başlamış olmalılar, kocaman derken :) O zaman daha küçüklerdi :)

      Sil
  2. Kitabı bilmiyordum, tatlıymış. Herkese hitap edecek tarzda sanırım, içeriği güzel. Teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
  3. Ben de konusuna bayıldım, mutlaka okuyacağım. :)

    YanıtlaSil

Popüler Yayınlar