![]() |
Yazar: Toni Morrison, Çevirmen: Zeynep Heyzen Ateş, Yayınevi: Sel Yayıncılık |
Sene 1690. Yeni Dünya'nın topraklarındayız. Kitap, bu dünyayı anlatıyor. Bu dünyayı, ''diğerleri'' aracılığıyla anlatıyor. Diğerlerinin yaşamı daima, sonsuz bir deniz yolculuğu gibi ilerliyor: Karanlık, sıkışık ve değişken. Öncesi veya sonrası farklı değil; diğerleri olarak görülenler için her yeni yer, bir ev olmaktan çok uzakta.
Kitabın bölümleri farklı karakterlerin ağzından anlatılıyor. Bu bakımdan benim için başlangıçta anlatıma uyum sağlamak zordu. Ancak kitap ilerledikçe aslında her karakterin kendine özgü bir anlatım tarzının olduğunu fark ettim. Bu karakterler anlatımlarında olay, zaman ve mekan sıçramaları yapsalar da, dilleri kendi dilleriydi; hangi bölümü hangi karakterin ağzından okuduğumu kitapta belli bir noktaya geldikten sonra daha rahat anlar oldum.
Köle ticaretinin sıradan karşılandığı, ırkçılığın, cinsiyetçiliğin ve dogma fikirlerin ön planda olduğu zamanlarda geçiyor kurgu. Bizi ayakkabı giymekten hoşlanan küçük bir kız çocuğu karşılıyor kitabın ilk sayfalarında. Bu kız, bir Zenci. Annesi onu korumak için bir Efendi'ye veriyor. Yeni evinde büyüyor Florens. Bu evde satın alınmış başka hizmetliler ve bir de evin Hanım'ı var. Bu Hanım bir Beyaz; ancak o da evinden çok uzağa satılmış. Çünkü o da bir Kadın.
Evin Efendi'si ticaretle uğraştığı için sık sık uzaklara gidiyor. Evde kalan Hanım ve hizmetliler ise evin işleri ve tarımla ilgileniyorlar. Kadınlarla çalışmak daha kolay diye erkek çalışanları istemiyor Efendi. Yalnızca iki erkek çalışan var. İki Beyaz erkek; iki suçlu, iki dışlanmış. İkisi de çocukluktan beri oradan oraya satılmış, istismara uğramış, ötekileştirilmiş ve aldıkları üç kuruşa bile ses etmeden özgürlüğü düşleyen iki adam.
Bir de demirci var. Florens'in yüreğinin kahramanı. Annesi tarafından istenmediği için çocukken satıldığını düşünen, tüm hayatını bir daha kovulmamak için sevilmeye adamış bu genç kadın için her şeyini sunabileceği tek şey bu adamın aşkı. Demirci yürek yakan birisi. Yetenekli, centilmen... üstelik özgür bir Zenci.
Lina, Sorrow, gemideki kadınlar ve nicesi... Ten renklerinden, cinsiyetlerinden, düşük sosyoekonomik durumlarından dolayı kenara atılmış olanlar. Kitap onların sesiyle yazılmış. Bu, özgürlüğü bulma öyküsü bile değil; bu, özgürlüğün iki yakasını anlatan bir kitap. Bir amaca bağlanan ruh, kendi amacına bağlanan ruh... özgürdür. Karakterlerin bazıları buna sahipti veya süreç içinde sahip oldu. Bazıları bunu istemedi. Bazılarıysa... bitmeyen gemi yolculuğuna devam etmeyi seçti. Kitabın ismi de manidar: Tüm karakterlerin, belki de tüm insanların, birbirleriyle olan bağını simgeliyor. Yaşamı ve yaşamları simgeliyor.
Kitabı sevdim. Farklı bir kitaptı açıkçası. Hem Toni Morrison'dan, hem de Afro-Amerikan Edebiyatı'ndan okuduğum ilk kitap oldu. Beni en çok memnun eden de bu oldu diyebilirim. Yeni bir yazarla tanıştığım ve farklı bir kültürün havasını soluduğum için mutluyum. Bunun dışında, çarpıcı bir konu, aslında çarpıcı da bir şekilde işlenmiş. Ancak artık yazarın anlatımından dolayı mı, yoksa çeviriden kaynaklı mı tam ayırt edememekle birlikte, anlatımda bazı kopukluklar olduğunu düşünüyorum. Yani kendimi kitaba tam olarak kaptıramadım.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
Korkma. Yaptığım onca şeye rağmen kelimelerim seni incitemez. Arada bir ağlayarak ve tırnaklarımı etime geçirip kendimi kanatarak da olsa, bundan sonra karanlıkta ses çıkarmadan yatacağıma söz veriyorum... (Sayfa 7)
Sadece kötü kadınlar ayakkabı giyer, seninki iş değil, diyor ama ısrarcıyım, söz dinlemiyorum ve sonunda pes ediyor. Senhora'nın attığı ayakkabıları giymeme izin veriyor; sivri burunlu ayakkabılar bunlar. Tekinin topuğu kırık, diğeriyse parçalanmak üzere ama üstündeki kurdele hala sağlam. Lina'ya göre bu yüzden ayaklarım işe yaramaz, daima fazlasıyla narin olacak, asla kösele gibi sağlam derili tabanlarım olmayacak, oysa hayat böylesini gerektirir. (Sayfa 8)
Eğer olman gereken yerde değilsen, oyalanma... (Sayfa 45)
Hatırlamaya cesaret edebildiği kadarını ayırıp zihnine kazıdı ve delirmemek için kalanları hafızasından tamamen sildi. Kendini bu şekilde içten dışa yeniden şekillendirdi. (Sayfa 56)
Yolun sonunda kayın ormanı vardı. Sık sık yaptığı gibi ağaçlarla konuştu. (Sayfa 66)
Aklıma doluşanlar hep beni hüzünlendiren düşünceler. Bu yüzden kendimi seni düşünmeye zorluyorum. (Sayfa 76)
''Özür dilerim,'' diye mırıldandı. ''Çok özür dilerim...'' Kaşları, sönüp gitmiş yanaklarının pembesi toplanıp alev rengi noktacıklara dönüşmüştü. Bakışlarını yüzünde dolaştırıp nazikçe özür dilemeyi sürdürdü. ''Gözlerim, sevgili gözlerim, affedin beni. Burnum, zavallı dudaklarım. Zavallı tatlı ağzım, çok özür dilerim. İnan bana tenim, sana karşı çok mahcubum. Lütfen beni affet.'' (Sayfa 102)
Nefret yok, korku yok, iğrenme yok, hepten yabancı bir şeye bakar gibi bakıyorlar vücuduma. Domuzlar bile bana daha insanca bakışlar fırlatmıştır. (Sayfa 120)
Rüyasında beni gören bir rüya görüyorum. (Sayfa 144)
Hayır, o değil.
O zaman kim?
Sensin. (Sayfa 148)
Kişiyi köle eden, vahşiliğe kapı açan insanın içindeki utanç diyorsun. (Sayfa 167)
Görüyor musun? Haklısın. Minha mae de haklı. Ben hem el değmemiş vahşi doğayım hem Florens'ım. Eksiksizim. Affedilmeyen. Affetmeyen. İçimde pişmanlıktan eser kalmadı sevgilim. Hem de hiç. Beni duyuyor musun? Köle. Sonunda. Özgür. Geriye tek bir üzüntüm kaldı - bunca zaman sonra hala annemin bana ne demeye çalıştığını bilememek. O da benim ona söylemek istediklerimi bilemeyecek. Mae, sevinsene; ayaklarımın tabanları serviler kadar sert artık. (Sayfa 168)
Kendi bokunun içinde yaşamak ayrı şey, başkasının bokunun içinde yaşamak apayrı şey. (Sayfa 171)
Ben negrita'yım. Zenci. Hepsi buydu. Diller, giysiler, tanrılar, danslar, gelenekler, süslemeler, şarkılar... Hepsi birleştirilip tenimin rengine indirgenmişti. Böylece, insan değil zenci olarak Senhor tarafından satın alındım. (Sayfa 172)
Başkasının kaderini omuzlarında taşımak ağır bir yüktür; başkasının kaderini ele geçirmeye çalışmak yanlıştır; kendi kaderini başkasına teslim etmekten hayır gelmez. (Sayfa 174)
Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.
ünlü yazarlardan :) demek ki, amerika kıtasına ilk giden afrikalılar. ne güzel konu. okuması zor demek ki ama okunurmuş saoool :)
YanıtlaSilAslında dili zor veya ağır değil, hatta sade bir anlatımı var diyebilirim. Ancak artık yazarın anlatımından mı çeviriden mi böyle tam anlayamasam da karakterler ve olaylar çok oradan oraya atlıyor, yani dikkat vererek okumak ve ilk etapta kitaba alışmak gerekiyor. Ve rica ederim :)
SilKitabı bilmiyordum, içeriği bayağı genişmiş. İnsana dair şeyler okunmayı gerektiriyor. Not alayım kitabı, teşekkürler İlkay. :)
YanıtlaSilRica ederimm :) Umarım senin de beğeneceğin bir kitap olur. Dediğim gibi biraz değişik bir anlatımı var ama çarpıcı bir konu ve aslında çarpıcı da bir anlatımdı bence.
Sil