Küçükken yeni yıla nasıl girersem tüm yılımın öyle geçeceğine inanıyor, bastıran uykumu savmaya çalışıyordum. Ancak bunu her seferinde başaramıyordum. Üstelik tam da akşam 11'den sonra falan uyuyakalıyor ve yeni yılı 5-10 dakika geçe uyanıyordum... Hissettiğim hayal kırıklığı ve aslında telaş -çünkü tüm yıl uyumak zorunda kalmasam bari diye düşünen bir tarafım inanılmaz olsa da vardı- anlatılmaz ancak 7-8, belki 9 yaşındayken falan yaşanırdı.
Biraz daha büyüktüm sanırım, bir yeni yıl ağacımız vardı onu İ. ile süslerdik. Küçük, minyatür bir şey. Yeni yıl yaklaşırken dolaptan çıkartılırdı da bir İ., bir ben sırayla ağaca süsleri yerleştirirdik. Yeni yıl akşamı tombaladan bile daha çok oynamayı sevdiğim oyun, kızma biraderdi ahahhahaha. Hala çok severim ve çok da başarılıyımdır (bizde zar tutma da olmaz, ayıpsıınn).
Yeni yıl zamanları aslında hep keyiflidir. Yeni yıl sofrası, belki pastası, oyunları, gece yarısını bekleyişi falan filan. Ama ben en çok da, yeni bir yıla girdiğimiz ilk dakikaları severim. Havai fişekleri normalde sevmem ama yeni yıl zamanı severim. Yeni bir yıla girerken ilk önce yıldızlara bakarım. Ve mutlaka, ama mutlaka, dua ederim. Bir dilek dilemek gibi. Belki iki, belki üç... En çok istediğim şeyi kalbimin ritmini ellerimde hissederek içimden geçiririm. O kadar derinden isterim ki, gerçekleşmemesi beni hep şaşırtmıştır ahahahahahha.
Yeni bir yıl yaklaşırken sanırım çoğu kişi artık daha hevessiz. Aslında ben de aynıyım. Sadece bir sayı değişiyor gibi değil mi? Hem sanki daha önceden yeni yıl akşamları daha keyifli gelirdi bana. Daha dolu. Tabi nasıl geçirdiğin de önemli de... Yılın son gününde insanların yeni yılını kutlarım. Tanıdığım, sevdiğim insanların. Özel günleri hiç kaçırmam. İlk mesajı hep ben atarım. :) Aslında bundan gocunmam da. İnsanların telefonun ardından benim mesajımı aldıklarında hissettikleri belki anlık ama o hoş hissi anlarım. Birilerini kısacık gülümsetmek, hatırlandığını hissettirmek de keyifli. Tabi tersinin olmasını da isterdim ama... Bilmiyorum, konu niye buraya geldi acaba ahahahhahah.
Yeni yılı sevme nedenlerimden biri de, doğum günümün ön gösterimi gibi hissettirmesidir. Doğum günüm ocak ayının çok başlarında, bu nedenle yeni yıldan hemen sonra yeni yaşımı karşılıyorum. Aslında yeni bir yaşı karşılamanın da bir numarasının olmadığı gerçeğiyle yüzleştiğim yaşlara geldim artık ama yine de yeni yıl da, doğum günüm de, bu günlerin yaklaşıyor olması da beni hep heyecanlandırır.
Bazen arkadaşlarımla kutladığım doğum günlerimi özlediğim oluyor. Üniversiteden arkadaşlarımla. Bana hep bir şekilde sürpriz yaparlardı ve ben de yutardım bu sürprizi ahahhaha. Ama bak neden... Çünkü doğum günü zamanlarımda finallerimiz olurdu. Benim kafa bir milyonken bunlar beni yemek yicez, şunu yicez, bunu konuşcaz diye bir yerlere götürürlerdi. Ben zaten kronik uykusuzdum, bir de üstüne sınav... Hatta bazı yıllar o gün iki sınavımız olurdu! Hal böyle olunca sürpriz mürpriz çakmazdım. Küçücük ama kocaman bir sürprizdi benim için. O zaman bile, o anları yaşarken bile, beni ileride de gülümseteceğini bildiğim anlardı. Hala arada konuşuruz. Özellikle birkaç tanesini ayrıca sevmişimdir. Ama başka şehirdeler. İki arkadaşım birbirleriyle konuşmuyorlarmış. Bu garip. Böyle durumlarda ben diğeriyle konuştuğumu yeri gelirse belirtiyorum. Çünkü biri biriyle konuşmuyorsa bana ne canım ahahahha :). Yine de birlikte ortak anılar biriktirdiğin kişilerin kopmuş olması tuhaf gelebiliyor.
Aslında iki hafta falan erken doğmuşum. Zaten minicik doğmuşum, zayıf. Ama daha küçükken keşke biraz daha erken doğsaydım da aralık doğumlu olsaydım, bir yıl daha üst sınıfta olsaydım diye düşünürdüm. Neden bilmem... Belki de kendimi sınıfıma göre olgun hissediyordum veya mahalleden arkadaşlarım bir sınıf üstte diye onlara özeniyordum. Acaba gerçekten başka bir dönemde doğsaydım bir şey farklı olur muydu bazen kısacık düşünürüm. Yani bir yılcık değil de... On yıl, yirmi yıl önce falan. Gerçi zaman o kadar da önemli değil sanki. Önemli olan insanın kendisidir neticede.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder