İlk kez kütüphaneye gittiğim zamanı hatırlıyorum. Sanki büyülenmiştim ama bunun öncesinde bana kütüphaneye gitme fikrini veren olaya ışınlanmalıyım. Ben her zamanki gibi bir kitapçıda kendimi kaybetmiştim. Ortaokula gidiyordum o zaman. Halam da bizimleydi ve ben, ''durun şuraya da bakayım buraya da bakayım'' mı ne diyordum. Sonra halam, istersen seni kütüphaneye üye yapalım, demişti. Ben de, hımmmm kütüphane mi, olmuştum. Açıkçası o zamana kadar hiç bir kütüphaneye gitmemiştim. Bu nedenle ne beklemeliydim emin değildim. Aklımda bir kütüphane tasviri vardı tabii. Hatta bak çok ilginç, ben daha da küçükken ne zaman hasta olsam kendimi yerden taaaaa tavana kadar (ki yüksek tavanlı bir yerdi) kitaplarla dolu bir yerde, yani bir kütüphanede, görürdüm. Ama rüyamdaki bu kütüphane beni heyecanlandırmaz, aksine gererdi. Diyorum ya zaten, ne zaman ateşim hafiften çıksa, uyur uyanık halde bu rüyayı görürdüm. Beni gerçekten etkilediği aklımda. Tüm o kocaman raflar tıpkı bir domino taşı gibi üzerime devrilirdi. Sonra da halsiz halsiz, korkuyla uyanırdım.
Tabi ki gerçek hayatta böyle bir şey yaşayacağıma dair bir endişem yoktu. Hem ben artık kocaman bir kızdım. Sanırım 7. sınıfa falan gidiyordum. Ufaktan kendi kitaplığımı oluşturmaya başlamış mıydım... Tabi ki mini bir kitaplığımsı bir bölümüm vardı ama daha çok çocukken aldığımız kitaplardan vardı ve ben, okumak okumak daha çok okumak istiyordum. Sınıf ve okul kütüphanesi (ki okul kütüphanesi var mıydı tam anımsayamıyorum bile) bana yetmiyor, yetmiyordu. Kitap sınavları için okuduğumuz kitapları da çoktaaaannn okumuştum. Bu nedenle, benim okuma hızım gün geçtikçe arttığı, daha doğrusu kitaplara olan sevdam derinleştiği için (ki kitap bloglarıyla da tanıştığım vakitler bu vakitlerdi) kütüphaneye kayıt oldum.
Kütüphaneye ilk kez halamla gittim. O zamanlar halk kütüphanesi şimdiki gibi değildi. Yine şimdiki aynı binadaydı ancak restore edilmemiş haliydi. Çocuk bölümü yan taraftaydı, binadan çıkıp yan bölümdeki yere girmen gerekirdi. Biz önce, tabi bunu bilmediğimizden, yetişkin bölümüne girmiştik. Dediğim gibi o sıralar kütüphane şimdiki gibi değildi ve o binada başka kısımlar da vardı. Okuma bölümü iki odadaydı ve dolaplar iç içeydi, odalar basıktı. O haliyle bile beni büyülemişti o ayrı ancak ne şimdiki kadar çeşitli kitap seçeneği vardı, ne de ferahtı. Hatta, her ne kadar o zamanlar bana öyle gelmese de (kitap aşkından gözüme perde inmiş herhal) gerçekten kasvetli bir ortamdı. Zaten kütüphane görevlileri de (ah özellikle de kadınsa - cinsiyetçi olacak son kişiyim lütfen ama ablalar hep agresif hep suratsızdı şimdi) pek güleryüzlü pek iyi mizaçlıydı ahhahahahah. Neyse ben dediğim gibi tüm bunlara rağmen bü-yü-len-miş-tim.
Beni oraya üye yapmadılar. Yani yetişkin bölümüne. Reşit olmadığım için veya 15-16 yaşlarından küçük olduğum için de olabilir emin değilim şimdi (sonuçta o sıralar 13 yaşında falandım) çocuk bölümüne kayıt olmamı söylediler. Ama ben bunu istemiyordum! Ben yeterince büyüktüm bir kere! O sıralar aslında 15 yaşındayım desem yutabilirlerdi. Ben sonradan küçük göstermeye başlamıştım ahahahahah. Neyse ama tabi kimlik istiyorlardı, yemezlerdi. Biz de çocuk kısmına gitmiştik ama bir gittik ki 7-8 yaşında küçük çocuklar. Ben tabi ergen, halama ben buradan okumammmm, diye mızıklandım sanırım. Yine de tabi oradan üye oldum o kadar gelmişken. Ama hemen ardından, benim önyargım kaynaklı, yetişkin kısmına geri dönmüştük de halam da üye olmuştu. Fena mıydı canım, o da olsundu. Halam bana, ''tamam madem buradan bakın,'' demişti. Onun üyeliğiyle kitap alacaktık! niha-ha-ha...
Halam da bir yandan kitaplara bakındı tabi. O kadar üye olmuştu neticede. Belki o da alırdı. Ama sonrasında onun üyeliğini kullanarak kitapları hep ben aldım ve kimse de bana bir şey dememişti. Hatta bazen üç kitap yetmezdi de, annemin de üyeliğini kullanıp (o da üye olmuştu hahahah) altı kitap alırdım sen ne diyorsuuunnn. Tabi bu yasaktı ama her zaman kitapları vaktinde teslim eder ve hiç zarar vermezdim. Benim gibi okura can kurbandı be. Bir keresinde hatırlıyorum, birisi kitapları bırakıp kaçıvermişti. Kütüphane görevlisi teyze de kitabı bilgisayara geçirirken yanındaki çalışana ''bu kitapları yemişler'' demişti. Kitabın orta yerine yemek dökmüşler... Şimdi günahını almayalım belki bırakıp kaçan dökmemiştir ama o dökmediyse neden kaçtı? Neyse, yani böyle vicdansız ve üstüne sorumsuz okur tipleri de vardı. Bense kütüphane kitabı amaannn bile demez, onlara gözüm gibi bakardım. Sadece bir keresinde kütüphane görevlisi, annemin veya halamın doğum tarihini görmüş ve bana bakış atmıştı. Çünkü karşısında ergen bir kız vardı ama kart başkasına aitti yani (70'lerde-60'larda doğamayacağıma göre :). Ben de kart annemin falan diye kem küm etmiştim. Biraz laf söylenmişti sanırım ama sonra bir şey dememişti. Zaten liseye geçince de kendi kartımla yetişkin bölümünden kitap alabilmeye başladım.
Hem o arada çocuk bölümüne de ufaktan haksızlık ettiğimi anlamıştım. Çocuk kısmından da kendi üyeliğimle kitap alırdım. Hatta akabinde kardeşim de üye olmuş ve kitap okur olmuştu. İşte ben böyle biriyim, herkesi üye etmiştim kütüphaneye ahahahahah. Ama İ. kendi üyeliğiyle alıp kendisi okuyordu. Yok artık o kadar da değil çünkü. Neyse ne okudum oralardan bilmem artık ama çocuk kısmından okuduğum bir seri vardı. Böyle Fransız bir yazardan Harry Pottervari bir seriydi. Yıldızlar Kitabı'ydı serinin adı (hatta internetten baktım yazarı da Erik L. Homme imiş). Üç kitap falandı galiba veya ben o kadarını okumuşum. Ne anlatıyordu şu an çok da anımsamasam da, o yıllarda sevmiştim. Çünkü içinde, evet evet, sihir vardı! Narnia Günlükleri'ni ve Harry Potter'ı da kütüphaneden alıp okumuştum. Hatta ben Harry Potter'ın tamamını kütüphaneden okudum. Sonra kardeşim de büyüyünce (ortaokulda) fanı olmuştu serinin de, tüm seriyi almış, üstüne özel baskılı kitaplarından bile almıştı. :) İ. Harry Potter hayranı olunca ne sevinmiştimmm, günlüğüme bile yazmışım ahahahhaah.
Narnia'nın hepsini okuyamadım. Hatta sanırım karışık okudum seriyi ve eksik okudum. Çünkü dedim ya, o yıllarda kütüphane şimdiki kadar zengin değildi. Ne bulursan onu okurdun. :) O yıllarda dediğim de 10-12 yıl öncesi. Tamam belki büyük bir şehirde yaşamanın şansı da vardı bende ama bazen kitap okumama bahanesi olarak kitapların pahalı olmasını gösterenleri anlayamıyorum. Geçen instagramıma koca adam bana kitap hediye edebilir misiniz diye mesaj atmış. Abicim edeyim edeyim oku ne güzel de, ben kendime zor hediye ediyorum kitap mitap ahahhahahah. Ben hayatım boyunca nerede kitap oraya yerleş yaşadım. Arkadaşım da kitap mı var, ''okuyabilir miyim,'' dedim. Kütüphane ne kadar kısıtlı olsa da, sömürdüm sömürdüm ahahahahha. Sonra sonra kendime aldım ettim. Nasıl aldım? Harçlığımla. Ben hiçbir zaman ama hiçbir zaman anne babamdan harçlığım dışında para istemedim. Yemeğimden kısmadım ama mesela giysi almadım veya o tip bir şey, gittim kitap aldım. Makyaj becerimin eksiklik nedeni de ahanda budur ahahahahah. Varımı yoğumu kitaba yatırdım. Gerçekten, vallaaa. O yüzden kitap okumamanın tek nedeni, kitap okumamaktır kardeşim. Kitap okumak isteyen, okur bitti. Ha evet belki okullara yardım yapılabilir. Çocuklar okusun, daha çok okusun, kaliteli okusun diye. Ben bunu demiyorum tabi ki. Ben, okumama nedeni olarak kitap alamıyorum diye zırvalayan ama başka yerlere güzelce para akıtanları diyorum. Sitemim buna. Ki sitem de değil de... yeri gelmişken yazıverdim.
Kütüphaneye başlarda birileriyle giderdim. Özellikle annem ve İ. ile gitmeyi çok severdim. Babam gece vardiyasındaysa oralardan bir şeyler yememizi, eve dönerken beze tatlısı almamızı... annem markete girdiğinde İ. ile birlikte otobüs gelmese bari diye telaş edişimizi severdim. Sonra kendim gidip gelmeye başladım. Otobüsle tek başıma bir yerlere gitmek bana güzel gelirdi. Hatta kütüphane sayesinde şehir içinde bir yerlere tek gitme özgüveni kazanmış, rahatça oraya buraya aktarma yapabilecek kıvama gelmiştim. İ. mesela bu kıvama benden daha geç gelmişti ama ben, çok severdim yolu uzatacak manevraları hahahaha. Bir yerlere tek gitmek gerçekten çok ama çok hoşuma gidiyordu. Kütüphaneye gide gele yolları öğrendim diyebilirim. Gerçi bilmediğim yer de çoktur da, o sıralar kendi en çok gittiğim yerleri kafamda oturtmuştum. Lisede bana kolaylık sağlamıştı bu durum.
Sonra tabi kütüphane Çankaya'ya taşındı. Yeni yeri sokak arasında bir binaydı. O binayı google mapsle bulmuştum. Bulana kadar göbeğim çatlamıştı yeminle. Artık oralardaki mağazalardan sokağın yerini kestirmeye çalışmıştım. :) Tabi böyle diyorum da, bir kere bulunca sonra hep buldum. Yeni yerini ilk kez bulmak zor olmuştu. Yeni yerinde daha ferahlamıştı ama sanki kitaplar. Daha çok raf vardı, kitaplık vardı. Hem, laf aramızda, daha güler yüzlü ve işini en azından seviyor gibi görünen çalışanlar da vardı artık. Bir abi var hele, bu yıl bile hala görmüştüm kendisini, işini pek seviyor. :) Kütüphanede aradığım kitabı da kolayca bulurum. Hatta kitap arayanlara az yön göstermedim ahahahah. Soyadına göre dizilir kitaplar. Tabi önce milliyet, sonra soyadına göre. Öyle ara yani aklında olsun. :) Gerçi her kütüphane aynı mı bilmem de. Tabi kurgu dışılar da var. Ama onlar da aynıdır. Önce branş, sonra soyadı. :)
Bir keresinde, hiç de beklemediğim bir andı, kütüphanede bir çalışan görmüştüm. Yeni yıl günüydü hatta. Yılın son günüydü. İş olsun diye kütüphaneye gitmiştim. O gün de kütüphaneci abinin bana saracağı tutmuştu. Alacağın olsun abiii... ahahahah. Neyse ben başta fark etmedim tabi. Öyle bakındım ettim falan. Sonra kitapların barkotunu okutması için çalışan birine yöneldim. O gülümseme... Hayatımda gördüğüm en yakışıklı kütüphane çalışanıydı gerçekten. Veya o gün mü yakışıklıydı acaba bilemedim. Her neyse öylece kalakalmıştım ahahhaha ama sonra kütüphaneci abi araya girmişti bir şeyler demişti ve benimle uğraşmıştı. Sonra çocuk da lafa katılmıştı ve çocuğa gıcık olmuştum, çünkü benim yanımda durmamıştı ve o an yakışıklılığı bitti ahahhaahahha.
Velhasıl kelam, kütüphaneleri severim. Başka kütüphanelere de gittim ama favorim hep -reklam olmasın diye isim şey etmim ahahhahah- o, işte, büyük olandı. En çok okuma kitabı orada. Ders çalışmak için gidersen ama dolu zamana gitmemek lazım. İnsanlar oraya çalışmaya da çok gidiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder