Bir yılın bu kadar hızlı gelip geçmesi en basit ifadeyle ilginç. Yeni bir yıl bile -benim için- rüzgar gibi gelmişken, şimdi bitiyor bile. Sana geçen yılın sonlarında yazdığım bu yıla notumdaki hatırlatmayı en başta kendim hatırlamadım. (''Akışta ve açık olmalı. Bir şeyleri tutmak yorucu. 2024'te öğrendiğim en net şey buydu. 2025'in güzel geçeceğine inanıyorum, öyle de olsun.'') Bir şeyleri yapıyor gibi görüne görüne yılı, tıpkı diğerleri gibi, yedim bitirdim. Buna rağmen veya belki de bu nedenle, midem bulanıyor. Ancak bunun nedeninin yanlış bir şeyler ''yemekten'' mi, aç hissetmekten mi olduğunu anlayamıyorum. Bir şeylerden tatmin olmadığım açık ama yine de...
Kaybolmuş gibi hissetmiyorum. Ama yine de, hatta hiç olmadığı kadar çok, bu dünyaya saplanmış (nihayet!) hissetsem de...
Çocukluğumun bir döneminde yemeklerle aram kötüydü ve annem bana yemek yememi söylerdi, ben de ona yiyorum derdim, o da bana hayır sen yemiyorsun yiyor gibi yapıyorsun, derdi.
Tüm hayatım bundan ibaret. Ben yaşamıyorum, yaşıyor gibi falan yapıyorum sanırım.
Önceden olsa buna dramatik bir yerden bakardım. Şimdi kaçamayacak kadar sıkıldım. Hatta bu sıkkınlık adım atmamı da sağladı ama sana hiçbir zaman somut olayları anlatmadım, anlatmayacağım. Bu bana iyi hissettirmek bir yana... Aslında sadece, ne gerek var, hissi veriyor. Ben kendimi anlatıyorum, işte yaptığımdan kime ne ki diye falan düşünüyorum. Bu burun kıvırmam sana değil sevgili okur, belki benim asıl dramatikliğim de buradadır.
Sana en başından beri ne yaptığımı anlatmalıydım. Herkese en başından beri ne yaptığımı anlatmalı, göstermeliydim. Böyle yapsaydım yaşıyor gibi yapmaz, yaşardım.
Bunun pişmanlığını yaşadığımı söyleyemem. Aksine umurumda değil çünkü bunu yapamadığım için değil, gerçekten yapmak istemediğim için yapmadım.
Gerçekten yaşamanın ne demek olduğunu bulmak istedim. Oysa kim bulmuş değil mi?.. Ama ben, kendi hayatımı yaşamak istedim. Bunu nasıl yapabileceğimi bulmaya çalıştıkça kendimi kaybettim.
Bir ara kötü hissediyordum ama artık değil.
Tamam sana bir şey itiraf edeceğim. Sana olayı anlatmayacağım çünkü anlatmak istemiyorum. Neyse işte bir konuda başarılı olmak istemedim çünkü bu benim içimde yer bulan bir şey değildi. Ama başarısız oldum ve...
Bak şimdi kafamda bir hayat planı yapmıştım ama hiçbir şey istediğim gibi gitmedi. Ben de asla esnek biri olmadığımdan, küstüm oynamak istemedim ama şimdi yine de oynuyorum ama...
Sadece tek bir şeyi merak ediyorum. Bir gün bir anlamı olacak mı? Bir gün beni şu iliklerime kadar hissettiğim mış gibi yapmak hissinden kurtaracak bir şey olacak mı?
Biliyorum bunun kimse için bir cevabı yok. Aslında artık pek de önemsemiyorum. Sanırım önemsememeyi önemsemeyi bırakmalıyım.
Bu yazdıklarım asla içimde yer bulmadı. Sanırım artık yazmak bile sırtımı sıvazlamıyor.
Bir yıl hızlı geçti. Oysa geçen yılın sonunda hırsla dolmuştum ahahahahhah.
Kendime kahve yapıyordum. Su kaynarken dışarıyı izleyim dedim. Demez olsaydım. Nedense evlerin ışıkları beni duygusallaştırdı. Nedenini biliyorum aslında. Beni bir yıldızlar, iki karanlıkta yanan uzak evlerin ışıkları duygusallaştırıyor. Hem de ışık hızında. Onları çok fazla izledim diye herhalde. Onlara bakınca kendimi biraz aptal gibi hissediyorum artık. Bana hiç yaşamadığım uzak anılarımı hatırlatıyorlar. Ve onlardan... nefret etmesem de, kırılıyorum işte.
Artık yıldızlarla konuşmuyorum. Bu yaz bile bunu hiç yapmadım. Bende de gelişme var. Yine onları izledim ama öylece. Yazın zaten iğrenç geçmişti benim için. Yıldızlarla konuşacak halim yoktu. Hemen ağlardım. Ağlamaktan iğreniyorum.
Sana kendimden anlatmayalı bir süre oldu. Araya kısa da olsa zaman girince yazdığım ilk yazı böyle nereye çekersen orada kalacak, sünük bir şey oluyor. Dahası kendimi de ifade edemiyorum. Artık aydınlık şeylerden bahsedemiyorum. Bu nedenle yazdıklarımın kimseye faydasının olmayacağını düşündüğümden yazmıyorum. Yazarsam birileri bana üzülme geçer tarzı bir şey yazarsa diye de geriliyorum. Ne geçecek ki ahahahahahh :)
Olaylar geçer, üzüntü geçmiyor. Saçma sapan şeylere üzülüyorum belki de. Tabi bu üzüntü değil de... Hatta yeni bile değil de... Kırgınlık.
Geçen gün Aomame'ye yazdım. Ona yazmayı da istemiyordum ama artık başka pek kimseye yazamıyorum. Zaten artık günlük de yazamıyorum. Olay hele hiç yazamıyorum. Hiçbir şeyin zihnimden öteye gidebilecek kadar hatırlanmaya değer olmadığına hükmettim. Hatırlanmaya değer şeyler zaten aklımda kalıyor. Onları yazdığımdaysa beynime kazınıyor.
Zaten defter koyacak yerim de kalmamıştı. :))
Neyse, bu yazının bir amacı yok. Yazdığım hiçbir şeyi aslında kalbimde hissetmiyorum. Aslında belki de güncel sorunum budur. Hisler gözleri yaşartacak kadar küçük görülüyor ancak kalbinde hiçbir his olmazsa, rotasız kalırsın.
Hissettiğim en baskın his bu. Öte yandan eskisi kadar asi bir yerden kendime baş kaldırmıyorum. Herkes bir yerden belki otomatik ilerleyerek rotasını buluyor işte. Bunu küçümseyerek salaklık ettim. Kabul ediyorum.
Galiba büyüyorum...
Kendimi aslında iyi hissediyorum. İki dakika düşündüm de, öyle. Tüm bunları yazdıktan sonra bunu yazmam da tuhaf oldu ama işte böyle hissediyorum kötü mü hissetseydim ahahhaha :) Neyse, kendime plan neyin yapmıştım onu takip edeyim. Yine bir mızmızım ama olsun, dünyanın olayı bu: Yaşamak zorundasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder