Işık Huzmem.

 

Bugün ilk kez sadece kendim için yazdım. Bir amacı olmadan. Uzun zamandan sonra ilk kez mi, yoksa ilk kez mi emin değilim. Önce bir kurgu başlangıcı olsun dedim. Sonra bir baktım, içimdeki incecik bir şey, bir ışık, kelimelere dönüşmüş. Benim ışığım değil, sakladığım bir şeyin ışığı. En içime sakladığım, tatlı bir şeyin. Belki de uzak, çok uzak bir yıldızın ışığı. 

Ne oldu da birden o yıldız zihnimde parladı bilmiyorum. İnanır mısın, varlığını bile unutmuştum. Madem parladın, sen gel benim ilhamım ol, dedim. Ama o, o kadar uzaktı ki, onu olduğu haliyle betimleyemezdim. Onu herkesin yapamazdım. Belki de yapmazdım, bilmiyorum. Tamam... biliyorum. O benim tatlı küçük yıldızımdı. Artık ölmüş olan uzak bir yıldızın ışığı gibi kalbimden doğdu. Bu nedenle aniden parladı sandım. Kalbimden yükseldiği için, nereden geldiğini kestiremedim işte bir an. 

Çok kısacık bir yazıydı. Başına bugünün tarihini not düştüm. Sonra adına Günlük dedim. Uzun zamandır defterime günlük yazmıyorum. Defterim anca yarılandı gibi. Beni bilirsin, ben hiçbir defterimi bu kadar uzun süre kullanamam. Ama bunu kullandım. Çünkü bazı şeyleri kelimelere dökmenin anlamsız olduğunu düşündüm sanırım. Geçip gitmeleri daha cazip geldi bana. Onları bazen keyifle izlemek, bazen sadece göz atmak. Rüzgarla şekilleri değişen bulutları izlemek gibi, harflere dönüşmemiş kelimelerimi izledim. Uzun uzun, kısa kısa; ama sadece izledim. Bu nedenle, uzun zamandan sonra ilk kez yazdığım için, tuhaf hissettim. Çünkü fark ettim ki, bu kısacık yazı aslında yazdığım en narin şeydi. Tıpkı yol kenarında pis taşların arasında çıkan incecik bir çiçek gibi içimden süzüldü.

Başta bunun bir edebi değeri yok diye düşünüyordum. Sonra bu benim zaten, sadece benim boşversene diye düşündüm. Zaten en azından o satırların bir edebi değeri olması gerekmiyor. Sadece minicik bir baş kaldırma ve bulutları izleme... sadece, güzelliği izleme. En içinden gördüğün, en içinden hep bildiğin güzelliği. Aşkla doğanlar bunu bilirler. Sen de bilir misin sevgili okur? Kalbinde o kadar çok bu his vardır ki... bunu tanımlamak, daraltmaktır. Aslında anlamını daraltmanın bile bir anlamı yoktur. Bu his, kalbindedir ve sen bir simyacı gibi onu başka başka şeylerden değerli bir madene, aşka (sevgiye), dönüştürürsün. Bunu kolayca yaparsın. Bu senin varlığında vardır. Belki de bu nedenle bu becerinin değerini bilmezsin. Bu nedenle kafanı aşağı çevirmek ve bunu senin olmayan bahanelerle örtmek kolayına gelir. Ama sonra bir an, ama mutlaka bir an, bir ışık süzülür. Bu, güneşi ellerinle kapatmaya çalışmak gibidir. İmkansız.

Aslında yazdıklarının bile bir değeri kalmaz yazınca. Değeri vardır ama o kelimeler bile hislerinin aslında sadece bir anıdır. Belki de seni çıldırtan budur. Ben bütün anları taşırken nasıl sadece tek bir ana sığmam beklenebilir... Nasıl hislerimin sadece minicik, noktacık bir ışık huzmesi süzülebilir! Oysa o noktacık ışık, bir delik açar içinden dışarıya. Bilmezsin ama anlarsın. İnsan bazen bilmez, anlamak ister... belki de yaşamak budur, bilmediklerimizi  anlamak.

Geçen gün bulutların rengi çok hoşuma gitti. Ben tam kadrajı ayarlamaya çalışırken önümden kuşlar geçti. Biri hatta hepimize selam verdi. Sana o selamı iletmek boynumun borcudur, sevgili okur.



-müziğimiz ne olsun, sen seç.-



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar