Hayalet Melodi (Eren Özeren) | Kitap Yorumu

Yazar: Eren Özeren, Yayınevi: Sarmal Kitabevi

Kitap, yeni taşındığı evde bulduğu günlüğü okumaya başlayan Filiz'in evin eski sahiplerine ve kendi iç dünyasına dair gerçekleri keşfetme sürecini konu ediniyor. İyi bir üniversite olan Kent Üniversitesi'ne Yaratıcı Yazarlık dersleri vermek üzere gelen Filiz, kampüsteki lojmanda hocaların barınması için yer alan villalardan birine yerleşiyor. Bir yandan yeni hayatına uyum sağlama süreci, diğer yandan hissettiği yalnızlık genç kadını okuduğu günlüğün ve yaşadığı evin eski sahibi Melike'ye daha çok bağlıyor. Günlüğün sahibi ünlü piyanistin geceyi dolduran hayalet melodilerinin peşine düşen Filiz, çevresindeki insanlar hakkında gizemli bilgilere ulaşıyor ve zamanla kendini bir bilmecenin ortasında buluyor. Kitap boyunca Filiz'in Melike'nin günlüğünün rehberliğinde etrafındaki gizi çözme sürecini okuyoruz.

Kitabımız bir blog yazarı olan sevgili Eren Özeren'in kitabı olduğundan kitabı okumak için heyecanlıydım. Kitabı Blog Forum'un çekilişinden hediye olarak kazanmıştım. Buradan Blog Forum'a bir kez daha teşekkür etmiş olayım. :) Aslında kitap elime ulaşır ulaşmaz (birkaç ay oldu :) bir heves okumaya başladım ama benim için biraz yoğun ve ruh halimin çalkantılı olduğu zamanlar yaşadım. Kitap okuyamadım. Bu nedenle kitabı okumayı da beklemeye aldım. Bu hafta içinde kitaba bir kez daha başladım ve görüldüğü üzere kısa sürede de okuyup bitirdim. Buradan kitabın gerçekten sürükleyici olduğunu anlıyoruz.

En başından itibaren kitabın konusu ilgimi çekmişti. Tolstoy'un meşhur sözü yaşanıyordu: ''Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar: Ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir.'' Şehre yeni gelen bu yabancı (Filiz), oldukça meraklı bir kadındı. Bu durum onun yeni taşındığı bu ortamı, okur olarak benim gözümde de ilginç kılmıştı. Sadece çevresine değil, kendi hislerini tanımlama konusunda da değişken yapıda olan bu kadının keşfettikleri ilgimi çekti ve aslında kitabı hep bir sonraki bölümü merak ederek okudum. Çünkü Melike iyi bir anlatıcı, Filiz iyi bir soruşturmacıydı. 

İtiraf etmek gerekirse başlangıçta, hatta kitabın ortalarına kadar, kitaptaki karakterlerin ve genel yapının gerçekçi olmadığını düşünüp durdum; ki hala aynı düşüncedeyim. Eğer ki bu karakterler yabancı olsaydı veya olaylar yabancı bir ülkede yaşansaydı buna bu kadar çok takılmazdım ama Türkiye'de (İstanbul veya Ankara'da bile - ki İzmir'de zaten yok) bu kadar lüks bir üniversite yerleşimi olduğunu düşünemedim. :) Öte yandan karakterlerin bu kadar genç yaşta bulundukları mesleki konuma gelmeleri de inandırıcı değil bunu söylemeliyim. Hele hele üniversitede o konumlarda olup da bu kadar ilişki durumları içinde kaybolmaları olacak iş değil. Üniversite hocaları genelde dersin arka planında bilimsel faaliyetler ve belki daha belgeye dayalı işleri yürütmek için meşguller (özellikle gençse). Ben kendi hocamı ders vermediği zamanlarda da hep arka planda bir şeyler için uğraşırken meşgul görüyordum açıkçası. Yani kariyer yapmayı kafasına koymuş birisi böyle çok boş zamana sahip olmuyor. :) Aynı şekilde doktora öğrencisi Aslı'nın, onu da geçtim öğretim üyesi Filiz'in yaşı çok çok genç. Yani hiç yıl kaybetmeden o konumlara gelseler bile, gelemezler o yaşta. :) Belki bütünleşik doktora yapıyordur tabi bilemeyeceğim (benim detaylarda kayboluş :).

Bunun dışında kimseye, hele de bu kadar genç bir yaştayken ve bu kadar iyi bir üniversiteden durduk yere, ''bizimle çalışmak ister misiniz, ders vermek ister misiniz'' vs diye davet gelmez. Hatta genelde kendin ilanları takip edip başvursan bile kabul edilmeyebilirsin ki kontenjan da az olur diye biliyorum. Hele hele böyle iyi olduğu betimlenen bir üniversitede bu kadar genç yaşta, üstelik çok sevdiği bir konuda ders verdiği için sevgili Filiz'in çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Dediğim gibi eğer ki bu yabancı bir ülkede geçen bir kitap olsaydı buna asla takılmazdım ama işin arka planını da taze bildiğimden :), aklımda hep bir ''ama böyle bir şey mümkün değil'' sorgulaması vardı. Detaylara takıldığımı söylemeliyim. Aynı şekilde okulda skandal olabilecek bazı birkaç durumun (hem Tansel'in, hem Doğukan'ın yaptığı) yapılması çok gerçekçi değil. Olabilir mi, belki ama gerçekçi değil. Yine söylüyorum bu karakterler yabancı olsa sorgulamazdım.

Tüm bunların dışında olaylar dallanıp budaklandıkça kitaptaki olaylar sonunu merak ettiğim bir bilmeceye dönüştü ve aslında ana koldan çatallanan bu kadar çok yan konuya sahip bir kurgu yazmayı meşakkatli bulduğumu eklemeliyim. Çünkü bu kadar çok yan olayı bir noktada ana olayda mantık örgüsü çerçevesinde düzgünce toparlamak gerekir ve yazarımız henüz ilk kitabı olmasına rağmen bunu gayet başarılı bir şekilde yapmıştı. Bence özellikle de ikinci yarısında ivme kazanan ve daha çok açılan bir kitaptı bu. Kitabın ikinci yarısında kitaba dair fikirlerim olumlu anlamda değişti. Hem karakterler farklı yönlerini göstermeye başladı ve derinlik kazandılar, hem de kurgunun yönünün bir çeşit dedektiflik öyküsüne evrilmesini sevdim. Bu kitap aslında kadınların öyküsünü anlatıyor. Melike'nin, Elmas'ın, Filiz'in öyküsünü; üçü de birbirinden çok farklı olan bu kadınların ortak yönü, yalnızlıklarıydı.

Kitabı bir diziyi izler gibi okudum. Yazarımızın başarılarının devamını dilerim.

Kitaplarla kalın.


ALINTILAR

''İnsanlar, kendi hayatlarının labirentinde yolunu kaybettiğinde, başka hayatların gizemine sığınır.'' (Sayfa: 5)


''Ama 'terzi kendi söküğünü dikemezmiş' derler ya, henüz dişe dokunur bir şey çıkaramadım ortaya. Yine de gözlerim hep ilham arayışında...'' (Sayfa: 5)


''Hep benimle gurur duymasını bekliyorum ama her seferinde beni hayal kırıklığına uğratıyor.'' (Sayfa: 14)


''Ama ne yalan söyleyeyim, bugüne kadar kayda değer bir roman yazamamış olmak, içten içe büyüyen bir kompleks halini almıştı bende.'' (Sayfa: 25)


''...bir kendimin falını bilemiyordum işte.'' (Sayfa: 41)


''Hayat kısa, daha fazla T'nin o şapşal köpek yavrusu suratına bakıp ağlamak yok, mutlu olmaya çalışacağım...'' (Sayfa: 47)


''Kalbinin pır pır atışı gibi sanki hayat da aynı frekansta titreşiyor; aşk, baktığı her şeyi güzelleştiriyordu.'' (Sayfa: 55)


''Olduğum gibi kabul edilmemek, değiştirilmeye çalışılmak acı vericiydi.'' (Sayfa: 67)


''Birden gürül gürül bir mutluluk çağladı içimde, boş şeylerle kendime zehir ettiğim günlere acıdım.'' (Sayfa: 68)


''Bazen kaçmak yerine yüzleşmek gerekir.'' (Sayfa: 143)


''...içimde görmezden gelemeyeceğim kadar derin bir kırgınlık vardı.'' (Sayfa: 151)


''Bozuk para atılacak yeri olsaydı da bari öyle konuşturabilseydim, şu son sözüm bile meraklandırmamıştı, adam bir Tarkovsky'ye tepki veriyordu anlaşılan.'' (Sayfa: 219)


''Öyle sık ağlar olmuştu ki, üstelik dedikleri gibi ağlamak hiç de rahatlatmıyordu onu, sadece daha çok ağlayası geliyordu ağladıkça.'' (Sayfa: 224)



Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.



10 yorum:

  1. Kitabı ben de yeni bitirdim, henüz yazamadım. :) Bahsettiğin bazı noktalara ben de takılmıştım, yabancı bir kitap hissi veriyor biraz. Kitabı sürükleyici bulduğumu da söyleyim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet sürükleyici bir kitap ve aslında kurgu akış ilerlerken oturmuş ama karakter ve olay oluşturma süreçleri bana tek boyutlu ve abartılı geldi. Yine de bir ilk kitaba göre başarılı buldum diyebilirim. Pek benim tarzım da değil kitabın tarzı ama dedektiflik olayı beni çekti. :)

      Sil
  2. hem de kurgunun yönünün bir çeşit dedektiflik öyküsüne evrilmesini sevdim. Bak bu güzelmiş :)

    YanıtlaSil
  3. Agatha Christie'yi çok seviyorum. Bayadır da okumuyorum ama bir tane kitabını alıp okumak arada güzel oluyordu. Hercule Poirot benim favori dedektif karakterlerimden biri. Miss Marple'ın birkaç kitabını okudum ama pek sevemedim gibi hatırlıyorum, yine de yeniden şans vermek isterim. Detektiflik kısmına katılıyorum, karakterler neredeyse oturdukları yerden ayrıntıları yakalayıp olayları bilmece gibi çözüp sebep sonuç ilişkisiyle anlatması beni de her zaman etkiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorum yanlış kitaba gelmiş galiba :) Ya aslında yazardan en son bir şeyler okumamın üstünden baya zaman geçti ve bu nedenle çok da hatırlamıyorum ama Poirotlu kitapları hep daha çok sevdiğim aklımda. Yine de bu kitapta her bölümde farklı bir olay çözüldüğünden olacak beni hiç sıkmadı ve beğendim. :)

      Sil
    2. ahahahah evet ve işin komiği bu yorumu da yine o yazıya girdim sanarak gördüm :D

      Sil
    3. Olabiliyor böyle şeyler :))

      Sil
  4. heyecanlı sürükleyici ise iyidir :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani pek benim tarzım değil :) ama evet sürükleyici.

      Sil

Popüler Yayınlar