![]() |
Yazar: Juan Villoro, Çevirmen: Bülent Kale, Yayınevi: Can Çocuk Yayınları |
Bazen hiçbir şeyin yolunda gitmediğini düşünürüz. Tam da böyle anlarda pek de hoşlanmadığımız durumlara sabretmek, üstümüze düşen görevleri yerine getirmek ve şikayet etmemeye çalışmak elimizdeki tek seçeneklermiş gibi görünür.
Juan için de böyleydi. Babasının apar topar evden ayrılması ve annesinin olumsuz ruh hali bir şeylerin ters gittiğini açıkça gösteriyordu. Anne babası boşanan arkadaşları olsa da, bu düzen değişikliği ve gülümsemesini çok sevdiği annesinin üzgün hali, onun için kafa karıştırıcıydı.
Juan, yaz tatilini tuhaf dayısı Tito'nun evinde geçirmek üzere evden uzaklaştığında asıl garipliklerin başlayacağından bihaberdi. Tito dayı, tüm evi kitaplarla kaplı ve tuhaf alışkanlıkları olan, aslında kimsenin gerçekten tanımadığı bir akrabaydı Juan için. Onunla koca bir yaz tatilini geçirecek olmak hayatı pek de yolunda gitmeyen Juan'a kötü bir sürpriz olmuştu.
Tito dayının evi de tıpkı kendisi gibi tuhaftı. Yer değiştiren kitaplar, kitaplıklardan oluşmuş labirentler ve karanlık okuma odaları... Keşfedilecek bir sürü köşesi bulunan bu evde geçirdiği zaman boyunca Juan, aslında çok önemli bir görevi gerçekleştirmek durumundaydı: Vahşi Kitap'ı bulmak.
Vahşi Kitap kendini yalnızca prinseps okurlara gösteren, henüz yazılmamış bir kitap. Prinseps okur olmak, kitapların sihrini görmeye hazır olmayı ifade ediyor. Tito dayı bu yetenekten yoksun olduğu için Juan'dan yardım istiyor. Juan yaz tatili boyunca Vahşi Kitap'ı bulmak, Korsan Kitap'ı alt etmek ve anne babasının ayrılığı üzerine düşünmek gibi zorlu görevlerle karşı karşıya kalıyor. Neyse ki bu serüvende yalnız değil. Dayısı Tito, kardeşi Carmen, güzel Catalina ve kendini yeniden ve yeniden bıkmadan yazan değişen öyküler hep onunladır.
Kitabı hep bir ''acaba ne olacak'' merakıyla okudum. Özgün bir kurgu, farklı ve gerçekçi karakterler barındıran, macerası bol bir kitaptı. Her ne kadar bazı olayların zorlama bir şekilde ilerlediğini ve gereksiz ayrıntıların olduğunu düşünsem de, dediğim gibi kitabın sonunun nereye bağlanacağını o kadar merak ettim ki, ilgim de canlı kaldı.
Kitabın değindiği noktaları da genel olarak sevdim. Okuma eylemi ile hayat iç içedir ve aslında bizler yaşantılarımızda edindiğimiz düşünce ve düş gücü kadarınca bir kitabı okuyabiliriz. Diğer bir deyişle bir kitap aslında okurlarının onları anlamlandırdığı ölçüde yazılmıştır ve belki de her seferinde yeniden yazılır. Çünkü bizler zaman içinde değişiriz. Bazen bir metinden anladıklarımızı veya o metnin bize verdiği hisleri, metni okurkenki ruh halimiz bile etkiler. Bu nedenle aynı metni okuyan iki farklı okur bile her ne kadar aynı dil bilgisel girdileri alsalar da, aynı düşünceleri algılayamazlar. Belki kişilerin zevkleri, düşünceleri vs benzerlik gösteriyorsa anlamlandırma biçimleri de benzer olur ama tıpatıp aynı olmaz. Aynı şekilde daima okuyan birisi, yeni bir şeyler üretemez. Yaşamak da gerekir.
Zorlama kısımları olduğunu düşünsem de, genel olarak beğendiğim bir kitap oldu. Kitabın bir film uyarlaması olsa, onu da merakla izlerdim.
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
Biriyle birlikte yaşayacaksan, o kişi için ne tür sıkıntılar yaratabileceğini bilmen gerekir. Kimse mükemmel değildir. Bu sorunları kabul edersen daha rahat edersin. (Sayfa 37)
Tanımaya değer insanları diğerlerinden farklı kılan bir şey olmalıdır. (Sayfa 55)
Zihin bir düşünme makinesidir. Önemli olan onu bilgilerle doldurmak değil, onu kullanmayı öğrenmektir. Her kafa bir başka makinedir, bu yüzden herkesin düşünmek için kendi yöntemini kullanması gerekir. (Sayfa 63)
İki gündür aklımdaki bir fikir ağrıyor. (Sayfa 64)
Ben de bilirim insanın kendini yalnız hissetmesinin ne demek olduğunu. Bazen yalnızlık hoşuma gider ama bazen de beni yorar. (Sayfa 77)
Sırf okuma bildikleri için kitapları anladıklarını sanan insanlar vardır. (Sayfa 109)
Kitaplar yazarlarından da önemlidir. En iyi kitaplar sanki kendi kendilerini yazmış gibi görünür. (Sayfa 115)
Tanımadığın insanlarda ilgilenmediğin, hatta rahatsız olduğun şeyler hoşlandığın birinde sana güzel görünüyordu. (Sayfa 127)
Avustralya'da yaşayan mutlu bir ornitorenk olduğumu hayal ettim. Belki bir kangru olmak daha iyi olabilirdi. Annesinin kesesinde dinlenen küçük bir kangru olmak... Ama insan bu hayatta istediği her şeye sahip olamıyor, bu yüzden bir ornitorenk olduğumu hayal ettim ve bütün sabahı öyle geçirdim. (Sayfa 167)
Bir insan bir şeyi bildiğini o şeyi açıklamak zorunda kaldığında fark eder. (Sayfa 171)
Serüvenin en iyi yanı bir başkasıyla da paylaşılmış olmasıydı. (Sayfa 173)
Normalde iyi olan bir şey, bir sınırı olmazsa, zaafa dönüşür. (Sayfa 182)
Şimdinin tuhaf bir tadı vardır. Halen yaşanmakta olan bir şeyi çözümleyemezsin. Yalnızca geçmiş ve gelecek tanımlanabilir birer tada sahiptir. (Sayfa 186)
Okurken asla harfleri görmezsin, harflerin bahsettiği şeyleri görürsün. (Sayfa 228)
Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.
Öyle bir akrabam olsa da evine gitsem. 😅😅 İlginç ve tatlı bir konusu varmış, okursam severim gibi geldi. Teşekkürler.
YanıtlaSilDeğil mi ben de öyle düşündüm :) Hem çılgın ve eğlenceli bir akraba, hem de kitaplarla dolu bir ev. Ben teşekkür ederim yorumun için :)
Silne güzel bir konu bu :) okurum tabii :) sondaki düşüncelerin de doğru tabisi :)
YanıtlaSilEvet bence sen de seversin :)
SilBunu kesin okuyacağım, sevdim. Teşekkürler:)
YanıtlaSilRica ederim, iyi okumalar :)
Sil