![]() |
Yazar: Leyla Ruhan Okyay, Resimleyen: Merve Atılgan, Yayınevi: Günışığı Kitaplığı |
Kitap, Çağla ve arkadaşlarının okulun son aylarında yaşadıklarını konu alıyor. Çağla neşeli, duygusal ve olgun bir çocuk. Bulutları çok seviyor. Hayallerinin arka planını mutlaka bulutlar süslüyor. Çağla ve arkadaşları yıl sonunda Kars'a yapacakları gezi için çok heyecanlılar. Çünkü hayatlarında ilk kez trene binecekler! Bu heyecanla kendi mekanları olan parklarında planlar yapıyor, sohbetler ediyor ve gezi gününü iple çekiyorlar.
Çağla biz okurlarını arkadaşlarıyla da tanıştırıyor. Kerem, Kiraz, Azad, Esma, Defne, Deniz... Çağla, arkadaşları vesilesiyle hayatı keşfediyor. Başkalarının hayatlarının kendi hayatından ne kadar farklı olabileceğini kavrıyor. Azad ile Kiraz savaş olan topraklardan göç eden çocuklar. Başta sınıfta ayrımcılık ve hatta zorbalığa uğrayan bu çocuklar, Çağla ve arkadaşlarının onları aralarına almasıyla sosyalleşiyor ve kendilerini ifade edebilme alanı buluyorlar.
Kitapta arkadaşlık başta olmak üzere pek çok tema ve konuya yer verilmiş. Çevreye ve doğaya karşı duyarlı olma, topluluk içinde saygılı ve dikkatli olma, yalan söylememe, haksızlığın karşısında doğru tepkiyi gösterebilme, ayrımcılığın ayrımcılığa uğrayan kişiye verdiği zarar, köy ve şehir yaşamı arasındaki farklılıkların kişilere kattıkları ayrı ayrı zenginlikler, farklı kültürlerin tanıtımı ve onlara saygı, herkesin kendine has becerilerinin olabileceği, yardımlaşmanın önemi, farklılıklara karşı saygılı ve açık olmak gibi gibi daha pek çok durum, Çağla'nın günlük yaşamına yayılmış bir şekilde anlatılmıştı.
Böyle anlatımlar, anlatılanları daha etkileyici ve hatırda kalıcı yapıyor. Bir kazanımı veya öğretiyi çocuklar ve hatta yetişkinlere kazandırmak için direkt olarak ''bu budur'' şeklindeki ifadeler benim fikrime göre bir noktaya kadar etkili oluyor. Ancak yaşanabilir durumlar içinde bu istendik davranışların anlatılması empati kurmayı, yani duygudaşlık yapabilmeyi, sağladığından daha etkili oluyor. Çocuk kitaplarında bu duruma dikkat edilmesinin özellikle önemli olduğunu düşünüyorum.
Kitaptaki en sevdiğim durum da, kitabın tamamen bir çocuğun algı ve bakışıyla anlatılmış olmasıydı. Özellikle de bir çocuğun gözlerinden anlatılan çocuk kitaplarının bir yetişkinin bakış açısıyla katı ifadelerle ve didaktik yönü ağır basacak şekilde anlatılmasının inandırıcılık faktörünü sağlamadığını düşünüyorum. Aynı zamanda okurlara da neyin doğru neyin yanlış olduğunu anlama ve fikir yürütme alanı tanımadığı fikrindeyim.
Bu kitap Çağla'nın dilinden anlatıldığı için, onun karakteri ve yaşı göz ardı edilmeden olaylar anlatılmıştı. Olayların ve diğer karakterlerin aktarılış biçiminde Çağla'nın çocuksu neşesini görüyoruz. Büyüyünce bir yönetmen olmak isteyen Çağla, yaşadıklarını bizlere bir film çekermiş gibi aktarıyor. En önemlisi de, kendi özgün filmini çekermiş gibi anlatıyor. Bu ayrıntı benim için kitapta üstünde durmaya değer en önemli durumdu. Çocuklar, bir birey olma yolunda doğru davranış ve erdemleri öğrenmeli ve bunları kendi özgünlükleri ve bireysellikleri göz ardı edilmeden yaşantılarına yansıtmayı öğrenmeliler. Çünkü her insan, her çocuk, biriciktir.
Okurken çok eğlendiğim, hatta keşke ben de yeniden on yaşında olup Çağla ve arkadaşlarının grubunda olsam diye düşündüğüm, tatlı mı tatlı, aynı zamanda öğretici bir kitaptı. Kurgusu, karakterleri ve çizimleriyle kitabı bir bütün olarak çok sevdim. Hatta öyle çok sevdim ki, aşağıda yer verdiğim kitaptan alıntıları ancak bu kadar azaltabildim!
Hoşça ve kitaplarla kalın.
ALINTILAR
Belki de ben, doğmadan önce bulutların kanatlarındaydım? Çünkü, kendimi bildim bileli gökyüzünde dolaşıyor bakışlarım. (Sayfa 9)
Ben de erik ağacımla konuşuyorum sabahları. ''Günaydın Kokoş. Sen eriklerin en süslüsü, en güzelisin, çünkü yaprakların, eriklerin bile kırmızı senin. Her sabah seni görmek ne güzel! Hele çiçeklenince, zıplamak geliyor içimden, o kadar yaniii! Bize vereceğin erikler için teşekkürler.'' (Sayfa 19)
Bodrum'un eski adı Halikarnas'mış. İşte o ünlü yazar, denize tutkunmuş, balıkçılığı da çok iyi bilirmiş. Her sabah balıkçılarla birlikte denize açılırmış. Bodrumlular ona, Halikarnas Balıkçısı adını takmışlar. Halikarnas Balıkçısı, Bodrum'un her yanına bir sürü mandalina ve portakal ağacı dikmiş. (Sayfa 30)
Günler geçtikçe onu daha çok özlüyorum. (Sayfa 37)
İnsan arada bir böyle şeyler yapabilir. İnsanlık hali işte! (Sayfa 38)
Yazmak, ona iyi geliyor, anlıyorum. (Sayfa 44)
Bazen babama bile yanlışlıkla, ''öğretmenim'' diye sesleniyorum. Benimle dalga geçiyor evdekiler. Defne de, onların sokaktaki bakkala ''öğretmenim'' demiş. Deniz'se bazen evdeki bakıcı ablasına diyormuş böyle. Gülmekten öldük... (Sayfa 47)
Azad'ın yürüyüşü bile değişmiş geldi bana. Yanımızdan ayrılıp servise doğru dimdik yürüyerek uzaklaşan başka biriydi sanki! Belki de, yüreğinde sakladığı sevinç onu dikleştirmişti, kim bilir? (Sayfa 50)
Benim annem, ''Kara gün kararıp kalmaz,'' der hep. Güzel günler de olabilir. (Sayfa 62)
Kuşdilini de dedemden öğrendim ben. Bazen kuşdiliyle anlaşırdık. (Sayfa 67)
Sığırcıklar göründüğünde, bahar geldi diye sevinirdik biz. Çünkü aylarca kar kalmaz bizim orada. (Sayfa 72)
Benim bilmediğim öyle çok şey biliyor ki. Çünkü o, köyde doğmuş. Kocaman bahçeleri, ailede herkesin de bir ağacı varmış. Her doğan çocuk için yeni bir ağaç dikmiş babası. (Sayfa 78)
O taştan ev, sıcak havalarda sepserin olurdu, acayip güzel bir kokusu vardı; anneanne kokusu derdim ben. Kurabiye ve reçel kokardı. (Sayfa 83)
Artık dersler de bitti sayılır, okulun en keyifli zamanı. (Sayfa 94)
İçimde pır pır kanat çırpan, meraklı, küçük bir kuş var sanki. (Sayfa 97)
Duvarların birleştiği yerde de parlak, süslü, kocaman bir soba vardı. Ama kossskocaman, belgesel filmde gördüğüm eski kral mezarları kadar kocaman bir soba... Bunların adı peç'miş. Rusya'dan gelip bu evleri yapanlara da Malakanlar derlermiş. (Sayfa 126)
Malakanlar, savaşmak istemedikleri için Rusya'dan kovulmuşlar ve uzun yıllar önce Kars'a yerleşmişler. (Sayfa 126)
Sımsıcak güldü Kiraz'a. Meğer bizim Azad ne güzel gülermiş. (Sayfa 151)
Keşke, çıkıp gelse bir gün! (Sayfa 155)
Sen bir sanatçısın, bu dokuduğun kilim bir sanat eseri olmuş. (Sayfa 156)
Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.
Ne tatlı bir kitapmış. Güzel mesajlar da veriyor, çocuklar için tam. :)
YanıtlaSilEvet çok sevdim. Çocukların günlük yaşamını işlemek bence fantastik maceralar işlemekten daha zor. Çünkü gerçekçi de olması gerekiyor. Okuduğum çoğu kitapta yazar kendisi olarak bir çocuk anlatıcı koymuştu kitaba. Oysa öyle olmaz :) Bu bakımdan aslında eleştirdiğim durumların olumlu versiyonlarını bu kitapta buldum.
SilAy burada hızlıca yazmışım biraz eksik olmuş. Yani örneğin içerisinde fantastik unsurlar olan çocuk kitapları da revaçta, ben de hep çok sevmişimdir ama daha günlük yaşamı konu alan bir çocuk kitabı yazmak bence çok daha zor. Çünkü direkt çocukların yaşantısını, düş ve düşünce dünyasını yansıtmalı. Yoksa bende olmamışlık hissi uyandırıyor ve zaten çocuk edebiyatı ürünlerinde aranan da bazı nitelikler var. Onları da karşılaması lazım ama ben tabi kendime, kendi düşüncelerime göre değerlendiriyorum daha çok. Ayrıca çok öğretici olma kaygısı taşıyan kitaplar da bunaltıcı ve açıkçası çocuklar hımmm der geçer. Evet belki etkilenir ama kalıcı olması için daha çocuğa dokunmalı, ilgi çekmeli, olaylar çocuğun bağ kurabileceği yerlerden olmalı. Daha eğlenceli, empati ve duygudaşlık kurulabilecek, düşündürücü ve yaşa uygun olaylar da olmalı. Bazı kitaplar artık klasikleşmiş ama onlarda da çok didaktiklik var. Beni bile boğuyor :)
Silsenin gibi bulutçu yani :) çocuk kitaplarının hepsini okuyacak gibisin :)
YanıtlaSilBir süre ara vereceğim malesef ki. Sonra belki devam :)
Sil