Hayatta en değer verdiğim, en merak ettiğim ve en çok sevdiğim duygu... aşktır. Şaşırdık mı? Beni tanıyorsan evet, tanımıyorsan hayır diyeceksindir ahhahaha. Aşk, yani love, genel bir duygu. Love dediğimizde bu genelliği daha rahat görebiliyoruz. Aşk, genel bir duygu olmakla birlikte, bir insana yönelik duyulan aşk, bu genel duygunun içindeki özelleştirilmiş tüm hislerin bir çeşit katmanlaştırılmış hali gibi geliyor bana. Bu nedenle çok ani, çok beklenmedik, çok bir anda... İnsanı öylece yakalayan bir şey olmalı aşk.
Aslında artık yazı yazmayı düşünmüyordum ancak, burası benim defterim. Bu nedenle ilham gelince bir şeyler karalamamak olmaz. Aşk ile ilgili bir içerik gördüm (burada). Tam onu izleyecektim ki, aklımda bir cümle belirdi: Ben hiç aşık olmadım. Ben neden hiç aşık olamadım acaba? Bir şeyi bu kadar çok isterken, bu neden olmadı? Galiba çok istediğim için. Neden çok istediğimi de sorguladım ve mantıklı bir yanıt bulamadım. Elbette geçerli ve gerçeğe yaklaşan yanıtlarım oldu ama yine de, hepsi doğruyu yansıtmakla birlikte, gerçeğim değildi.
Ben aşktan mı korkuyordum? Hayır, ben cesur biriyim. Kendime mi güvenmiyordum? Hayır, değiştirmek istediğim özelliklerim olmakla birlikte ben mükemmel biriyim. Sevilmeye değer olduğumu mu düşünmüyordum? Hayır, ben sevilmeyeceksem kim sevilsin ahahahahh. Şaka. Ama hayır, ben değerli biriyim.
Tabi ki birilerini tanımak gerekli. Açılmak falan, böyle diyeceksin belki. Çok fazla insan tanısak bile, aşkı bulacağımızın garantisi yok. Hatta sanırım her yeni tanışma, insana bir tanım veriyor ve tam da bu nedenle aşk, senden uzaklaşıyor. Bu nedenle ben, aşkı bu kadar seven ben... bu saatten sonra artık aşık olamayacağıma inanmıştım. İçimde bu kadar çok aşk varken ve aşkı görebilmeye yatkın biriyken... bunu ''artık'' yaşayamayacağıma inanmıştım. Küçükken de buna inanıyordum. Aşkı ancak gençken, ama çok çok gençken bulabileceğime, yoksa bir daha bunun öneminin kalmayacağına inanıyordum ve bu bana inanılmaz bir hüzün veriyordu. Çünkü aşkı çok istediğime de inanıyordum.
Yine de aşk benim için her zaman yıldızlarda gizliydi. O kadar parlak ve o kadar uzak... Alev topları olan yıldızlar, uzaktan baktığımda bana buz gibi gelirdi. Aşka yönelik bu tanımlarım, içimin ısınmasına veya ısınacağına dair kabullerime engel olmuş olmalı. Ancak şimdi fark ediyorum ki aşk benim için yıldızlar kadar uzak değilmiş. Onlardan bile daha uzaktaymış. Bu nedenle onu kabul etmem zaten olanaksızmış. Çünkü onu hiç görmemişim. Uzaktan bile.
Kendime yalan söylediğim ve drama evreninde yüzdüğüm zamanlarda bile aslında içten içe kendini beğenmiş bir yanım vardır ve bu yan, aslında gerçeği yansıtır. Çünkü ben kendimi yapmak için, evet ''yapmak'' için, acı çektim. Böyle söyleyince de ukalaca geliyor ama yalan söylemem. Gölgelerimle gereksiz bir şekilde yoğun yüzleşme yaşadım ve bunu bilinçli olarak yaptım. Özetle, kendimi tanımak için çaba harcadım ve bu kolay bir şey değil. Hem de hiç değil. Buna gerek var mıydı bilmiyorum ama bir kere başlayınca da benim gibi meraklı biri sonuna kadar gitmek istiyor işte (sonu yok). Kendini keşfetmenin zevkli bir yanı da var. İçinden pek çok şey doğuruyorsun. Farklı farklı özelliklerini, isteklerini, beklentilerini, benliklerini, gölgelerini... Rol yaptığın noktaları görüyorsun. Biraz daha ilerlersen, kendine karşı bile rol yaptığın yerlerle karşılaşıyorsun.
Bunları aşk için yaptığımı sanıyordum. Meğersem ondan kaçmak, hatta saklanmak, için yapıyormuşum.
Aşık olamayacağıma bile inandım. Ama aşk, bir insana yönelik olan aşk, böyle bir şey değil. Değilmiş. Ben, almadan, alacağıma inanmadan, aşık olabilme ihtimalime izin vermemişim hiç. Yani, karşı taraftan bir ilgi hissetmeden, o kişiyi düşünmemişim bile. Zaten tek taraflı aşk diye bir şey olduğunu sanmıyorum. Çift taraflı ilgi olduğunda bile bu muhtemelen aşk değildir ama tek taraflıysa, üzgünüm, bence hiç değildir.
Ben hiç tek taraflı da ''aşık'' olmadım. Bunun için fazla garanticiyim. Tamam, kendini beğenmişim. Zaten dediğim gibi, platonik aşk diye bir şeyin olduğunu düşünmüyorum. Karşılıklı ilgi vardır ama bir taraf, bundan beslenir. Diğer taraf da beslemekten sağlıksız bir keyif alır. Bence platoniklik bundan ibaret. Ama bu konuda net bir fikir belirtmem doğru olur mu bilmiyorum. İnsanların hislerini küçümsemiyorum. Hisleri asla ama asla küçümsemem. Biz, hislerle var ederiz. Ben buna inanıyorum. Ve ben, aşkı biliyorum. Bu nedenle birini sevmek, birine hayranlık duymak da keyifli. Birinden ilham almak... Aşka yakın bir deneyim bile olabilir. Ama aşk değil.
Kendine yönelik olan aşkını beslerse kişi, evet güzel olabilir. Ama bazen bir ilişki içinde bile platoniklikte yaşanan bu tek taraflı besleme olayı görülebilir. Biri sizi seviyorsa, aşkı da bırakalım bir kenara, size değer veriyorsa, bunu anlarsınız. Anlamak bile değil, bilirsiniz. Gerisi sadece kendini kandırmak. İnsan, kendini iyi hissetmek, değerli hissetmek için yapıyor tabi ne yapıyorsa. Bazen değerli hissetmeye dair de yanlış kabullerimiz oluyor. Bu konuda uzun uzun konuşacak yetkinlikte ve kimlikte değilim. Ama aşk özelinde olmasa da, insanın kendini değerli hissetmek için kendine haksızlık yapması durumunu malesef ki çok iyi biliyorum. Bazen, kendimizi yererek bile değerli hissetmeye çalışabiliriz.
Ben hiç çift taraflı da aşık olmadım, olamadım. Bu hem insanın kendinden kaynaklı, hem de koşullarından kaynaklı aslında. Kalbim çarpmadı diyemem. Ama ben aşkı o kadar fazla istedim ki, birine aşık olabilmem zaten olanaksızdı.
Aşk ani bir şey sanırım. Beklenmedik. Tanıdıkça daha da derinleşen bir şey evet. Sevgi, arkadaşlık vs gibi temalar da çok kıymetli evet. Sadakat, saygı, güven... Bunlar bir ilişki için gerekli evet. Hatta aşk için de bir koşul olmasa da, bir sonuç evet. Çünkü aşk aslında, bence, birine değer vermenin bir tezahürü. Aşık olduğunda otomatik olarak değer verirsin. Değer verdiğinde de otomatik olarak değer verme davranışlarını gösterirsin. Biri sana onu yapma bunu yap dememeli. Diyorsa, buna gerek duyuyorsa kişi, demek ki değer vermiyordur. Sence katı mıyım? Ama ben bunun farkındaysam, karşımdaki kişi de farkında olmalı. Ben biri bana değer versin diye koşuyorsam, ne kadar değer görebilirim veya böyle bir ilişkilenme temasında, aşk nerede konumlanmıştır?
Aşk ve ilişki farklı şeyler denilebilir. Ancak, aşk ve değer vermek bir pakettir. Aksi halde o, zaten aşk değildir. Bize öğretilenlerden oluşturduğumuz değerli hissetme kalıplarıdır. Bu nedenle zaten, bize iyi gelmeyen kişilere çekilmez miyiz? Aşkı çok arabesk bir yerden anlatırlar. Aşk insana zarar verirmiş gibi. Aşk değildir insana zarar veren. İnsandır. İnsanın kendisi kendisine zarar verir. Kendini tutarak, karşısındakini tutarak. Aşkı tutabileceğine inanarak... Oysa aşk, insanı korur. Öyle değil mi? Aşk, sadece vardır. Sen onu inandığın kalıplarla yaşadığında, eğer ki o kalıplar hatalıysa, evet acı çekebilirsin. Ama bu sadece saplantılı düşünceler değil midir?
Aşkın uçucu bir his olduğunu söylerler. Evet, haklı olabilirler. Aşk bence nefes gibi bir şey. Nefes al ve ver. İşte ben, aşkı böyle algılıyorum. Çünkü bence aşk... tüm kabullerimizi saran ve aşan bir atmosfer. Tek başına yeterli değil yaşamak için ama o olmazsa, benim gibi insanlar soluk alamaz. Her insan değil; ama bazı insanlar. Ya da belki de her insan... Kabul ediyorum, aşk olmadan da yaşarsın. Hatta belki de güzel, çok güzel yaşarsın ya da buna inanırsın. Sağlıklı bir ilişki için bile aşk gerekmez. Ama aşkı içinde hissettiğinde, kendi içinde hissettiğinde...
Aşkı hiç hissettiniz mi?
İyi haber. Aşk bir ihtimal. Bu dünyaya konmuş hediyelerden biri gibi. Bir kez mi yaşanır, birkaç kez mi bilmesem de... Gerçekten yoğun hissedilen aşkın, nadir olduğunu tüm yüreğimle sezsem de...
Aşkın benim bu zamana kadar düşündüğüm şey olmadığını biliyorum. Çünkü ben, hiç aşık olmadım. Yine de onu gördüğümde tanıyacağıma şüphem yok. Çünkü aşkın pek çok katmanını pek çok kez gördüm. Kendi içimde ve dışımda. Zaten belki de ilk adım budur.
Bunun bir önemi yok bunu ben de biliyorum.
Aşk bir nokta gibi bir şey değil mi? İki nokta üst üste gelirse... Onun ve senin... O ve sen.
Aşk sence bu mudur?
Aşk sence nedir?
Yenir mi?
Sanırım kendime fazla yüklenmişim. Bu böyle bir şey değil. Zihinle kavranabilecek bir şey değil. Blog yazılarının benim üzerimde dönüştürücü bir etkisi var. Bu nedenle, çok değer verdiğim ve gereksiz yere içimde labirente dönüştürdüğüm bu konudan bahsetmek istedim. Sadece bırakmalı aslında. Bunu anladım. Aşkı veya aşk dolu bir ilişkiyi demeliyim, yaşamak için bir şeyleri elde etmem gerekmediğini anladım. Ve her şeyin güzel olabileceğini, tek başıma da, o tekliği biriyle birlik yaptığımda da, her şeyin güzel olabileceğini, güzel olmadığı zamanlarda bile güvende hissedebileceğimi anladım. Tabi ki bir yazıyla anlamadım. Belki de, zaten anladığım şeyi anladım demeliyim.
Sevgilime duyduğum aşkın yanı sıra, hayvanlara ve doğaya karşı da derin bir sevgi, hatta aşk besliyorum. Bence aşk, sadece romantik bir his değil insanın içindeki şefkati, ilgiyi ve bağlılığı her şeye yöneltebildiği bir alan. Aşk dediğimiz şey, düz düşünürsek ‘aşırı sevgi ve kaybetme korkusu’ gibi görünebilir ama aslında bundan çok daha fazlası (ve karışık) bir deneyim. Bazen birine, bazen bir manzaraya, bazen bir fikre bile duyulabiliyor.
YanıtlaSilBu yüzden senin yazdıkların bana çok tanıdık geldi; aşkın yıldızlar gibi uzak ama aynı zamanda nefes kadar yakın bir his olduğunu hatırlattın. Aşk belki de hissettiklerimizi isimlendirmek yerine, onları yaşamamıza izin vermek. Senin yazında da en çok bu cesaret duygusu geçti bana. :)
Evet bence de aşk aslında genel bir şey. Daha evvel de Aşk başlıklı ve temalı birkaç yazı yazıp sildim. :) Çünkü hem düşüncelerimi çok karman çorman ifade etmiştim, hem de okuyucular aşk deyince bana sanki sadece bir kişiye duyulan aşkı anladılar gibi gelmişti. Bu yazımda bir kişiye duyulan aşkı merkeze aldım tabi ama senin de dediğin gibi aşk genel olarak başka canlılara veya direkt dünyanın kendisine, hatta bizzat kendi varlığımıza, duyulabilecek bir şey. Tabi kendi varlığımıza derken, narsistliği kastetmiyorum. :)
SilYani işte insan aslında içinde doğal bir aşk duygusu taşıyor bence, tabi eğer sağlıklı bir bireyse. Ve bu aşkı aslında dış dünyaya yansıtıyor. Yani çevrede aşkı görmemizin (işte hayvanlar, doğa vs) nedeni de bu bence. Eğer bir inancı varsa (dini olmak zorunda değil) o da aslında ''aşk'' duygusudur. Ben dua ederken bile bu hissi çok derinden hisseden bir insanım.
Evet aslında ben, aşkı bile zihnimle kavramaya çalıştığımı fark ettim. Ben belki burada duygusal biri olarak kendimi yansıtmışımdır ama duyguları çok sevsem ve aslında dünyaya, doğaya, hayvanlara veya öğrenmeye vs merak ve aşk beslesem de, zihinde yaşayan, zihinde kavrayan, kavramaya, tanımlamaya çalışan bir insanım. Duygusal yönüm de var ama aslında duyguları bile (bu doğal sevgi hissi hariç) zihnimle hissetmeye yatkınım mı desem :) Zihin benim için daha merkezdeymiş aslında. Bunu biliyordum da, bu kadar yoğun bir tema olarak yaşadığımı bilmiyordum. :)
Çevremde çok fazla aşk görmeye başladım ve çok güzel, herkes mutlu olsun, ciddiyim. Benim nazarım değmez bence, hep maşallah derim :) Ama... Ah bu amalar. Ben sevilmeye de değerim, kalbim de büyük falan ama... Ben niye aşık olamadım ya! :) Ama şöyle ilişki formuna dönen, güzel, keyifli bir aşk. Benim neyim eksik diye düşünüyordum. Sonra bunun eksiklikten kaynaklanmadığını, sadece böyle olduğunu fark ettim. Böyleee :)
Yorumun için teşekkür ederim. Seninle yazı yoluyla bile olsa sohbet etmeyi seviyorum :)
Sana çok ciddi bir şey anlatayım. Hepimizin hayatında zorluklar oldu tabii, benim de ciddi bazı travmalarım var. Bu yüzden 16-17 yaşıma kadar insanları sevemedim. Ben kimseyi özlemezdim biliyor musun? Kimseye karşı sevgi besleyemedim. Hep birbirine sıkı sıkıya bağlı arkadaşları görünce imrenirdim, çünkü kimseye bağlanamazdım. Sınıftakilerin birbiriyle saç başa girip iki gün sonra birbirlerine sarılmalarını asla kavrayamazdım, çünkü ben sildim mi birini tam silerdim. Açıkçası "kalpsizmişim", önceden sorsan aslında çok duygusal biri olduğumu söylerdim. Ailemle bile aram iyi değildi, ailemi tabii ki severdim ama asla aramızda bir bağ olmasına izin veremedim. Tam asosyal bir ergendim yani :D Ama sonra nasıl oldu bilmiyorum, 16 yaşıma geldikten sonra tüm duyguları birer birer hissetmeye başladım. Şimdi o zamanları düşününce çok farklı bir hayat gibi geliyor o zamanlarım , ben değilmişim gibi hissediyorum yani. Öyle olmak için nedenlerim vardı dediğim gibi, asla değişmeyi de düşünmedim ama noldu bilmiyorum. Şuraya getireceğim, öyle bir ergenin aşık olacağını düşünmesi de saçma olurdu. Ama işte buradayım, 7 yıllık ilişkim var, bir sorun çıkmazsa kısa zamanda evliliğe dönüşecek artık. Bu kadar uzun anlatmama gerek var mıydı bilmiyorum, dediklerin bunları anımsattı bana ve demem de o ki sanırım her şeyin bir zamanı var. Aceleye getirmeye gerek yok, bazen değiştirmeye bile gerek yok. Belki enerji, belki inançların doğrultusunda inandığın şey/ler, belki kader, hayat ne dersen buna karşına çıkaracak. O yüzden bu kadar kafana takma. Ay şimdi bir şey daha anlatasım geldi de, çok uzayacak, anlatmayayım. :)
SilSadece şunu da ekleyeceğim. Hayat bunlardan da ibaret değil; nasıl mutlu oluyorsan öyle yaşa. Yaşamanın tek bir yolu yok bin bir yolu var, bir insan değil bin bir insan var. Sadece gittiğin yolda olduğu şekilde mutlu olmaya çalışmak bencesi hayatın anahtarı. Olur olmaz, üzerinde çok düşünmemek gerek bence. :)
Öncelikle kendi yaşamından bir şeyler paylaşman benim için gerçekten çok kıymetli. Yorumun için çok teşekkür ederim.
SilHaklısın, bazı yaşantılarımız oluyor. Özellikle de çocukluk çağında bazı inançlar yerleşiyor içimize ve aslında bu, davranış kalıplarımızı oluşturuyor. Özellikle insan ilişkilerine bakış açımız böyle oluşuyor. Bunun çok kötü bir yerden olmasına da gerek yok bu arada ama davranış kalıplarımıza yansıma şekli bu şekilde bize kendimizi ''normal değilmişiz'' gibi hissettirebiliyor. Bunu ben de hissettim. Ailemi ben de sevsem de, onlarla hiç yakın bağ kuramadım. Açıkçası onlar da benimle kurmadı. Bu, sevgiden farklı bir şey. Ben bir de evimden uzakta büyüdüm. Bunda bunun da etkisinin olduğunu hep düşünmüşümdür ve bu, açıkçası benim canımı uzun yıllar çok yaktı. Kendimi hiçbir yere ait hissedemedim. Bağ kurmayı çok istesem de, ''ev'' hissini o kadar derinden yaşamak istedim ki, hep sayılı kişiyi yanıma yaklaştırdım. Yanıma yaklaştırdığım kişiler benim için hep çok özel olsa da, sanırım onlara kaldırabileceklerinden veya istediklerinden fazla beklenti yükledim. Neticede onlar benim sadece arkadaşımdı. Yakın arkadaşlıklarım bu nedenle hep bir noktada bitti. Bu durum beni bir döngüye soktu sanırım. Bağ kurmaktan daha da korkar oldum :)
Liseye giderken birine hayranlık duyuyordum. O da benden hoşlanıyordu veya beğeniyordu bilmiyorum. Ben çalışkandım ve galiba tatlıydım :) O bunu unutmuştur. Hatta beni bile hayal meyal hatırlar. Bana bir keresinde ''sen neden böylesin'' demişti :) İnsanlar beni çok kıramaz aslında. Çünkü o kadar yakınıma almazdım kimseyi. Kendi içimde bile olsa. Ama onun bu sözü beni yıllar boyunca etkilemiş. Aslında onun da kötü bir niyeti yoktu biliyorum. Hatta bence o bana kızmıştı. Bana ulaşamadığı için. :) Bu yüzden, neden ''böyle'' olduğuma dair bilinçli olarak olmasa da, hep bir cevap aradım sanırım. Çünkü bu cevabı ben de hep merak etmiştim. Bir de ondan o gün duymayı beklediğim soru bunun yerine, ''nasılsın''dı. O kişiyle ilgili değildi tabi bu ama neden ''böyle'' olduğumun yanıtını bulmadan kalbimi birine açamayacağıma çok inanmışım.
Bir de tabi kendimle kurduğum bağ da etkili. Ve annemle. Son zamanlarda daha sağlıklı düşünüyorum. Sağlıklı düşüncelerim olduğunda bile önceden bunu içselleştiremiyordum. Ama artık, belki yine dramatik ama:), içime ışık süzüldüğünü hissedebiliyorum. Sanırım ben hep bir kurtarıcı istemişim. Bunu da biliyordum aslında. Bu nedenle aşka izin veremedim veya onun ilk evrelerine. Gerçekten izin veremedim, belki mış gibi yaptım. Beni kendimden kurtaracak birini bekledim. :) Oysa şimdi sadece kendime sarılmak istiyorum. Gölgelerime, ışıklarıma, çocukluğuma, şu anıma. Kendime.
Ben de içimi döktüm ve birine anlatınca rahatladım. İyi ki geldin. Teşekkür ederim <3
Bu arada sevgilinle çooook mutlu olun <33
SilYazınızı okurken gerçekten düşündüm. Aşkı, değer vermek ve değer görmek üzerinden bu kadar derinlemesine ele almanız etkileyici. Ben de katılıyorum; aşk sadece bir his değil, ilişkilerdeki davranışların, sadakatin, güvenin ve saygının da doğal bir tezahürü. Sizin de dediğiniz gibi, aşkı yanlış kalıplarla yaşadığımızda acı çekebiliyoruz, ama bu aşkın kendisinden değil, bizim algılarımızdan kaynaklanıyor.
YanıtlaSilBence aşk, nefes almak gibi… Varlığıyla hissediliyor, kendini gösteriyor ama onu zorlamak veya kalıba sokmak mümkün değil. Herkes aynı şekilde deneyimlemeyebilir ama doğru kişi ve doğru zamanla birleştiğinde, gerçekten değerli ve yoğun bir his halini alıyor. Paylaşımınız, bu kadar karmaşık bir konuyu samimi bir şekilde dile getirmenin güzel bir örneği olmuş, teşekkürler.
Aşk üzerine çok düşündüm sanırım. Bu kavram benim için kendime yaklaşmanın bir yolu oldu bir noktada. Belki de en başından beri birine aşık olmayı değil de, kendimi kabul edebilmeyi ummuşumdur.
SilTabi ki biriyle bir şeyler paylaşmak çok çok çok güzel bir duygu olsa gerek. Bunu yaşamayı da çok isterim. Demek ki zamanı gelmemiş. Zamanı gelince olacaktır. :)
Dilerim hayatınızda değer verdiğiniz ve değer gördüğünüz kişiler olsun. Yorumunuz için teşekkür ederim.
Teşekkür ederim, güzel yorumunuz için. İyi dilekler için sağ olun 😇 yazdıklarınızı yaşamış olarak yorum olarak sohbet etmek iyi geldi 😊
YanıtlaSil:))
Sil