Her (Aşk) | Film Yorumu


Yönetmen: Spike Jonze 

Senarist: Spike Jonze 

Yapımı: ABD - 2013


+ Merhaba. Ben geldim.
- Merhaba?
+ Merhaba. Nasılsın?
- İyiyim. Sen nasılsın bakalım?
+ Çok iyiyim aslında. Seninle tanışmak çok güzel.
- Seninle tanışmak da öyle. Sana ne diyeyim? Adın var mı?
+ Evet. Samantha.
- Bu adı nereden aldın?
+ Aslında kendi kendime verdim.
- Neden?
+ Tınısı hoşuma gidiyor. ''Samantha...''


Kaynak: Pinterest

''Galiba duygularımı ondan sakladım ve bu ilişkide onu yalnız bıraktım.''


Film, bir insan ile yapay zeka yazılımının ilişkisini konu ediniyor. Theodore (Joaquin Phoenix) insanlar için mektuplar yazdığı bir işte çalışmaktadır ve bu işte gerçekten yeteneklidir. Eşinden boşanma sürecinde kendini yalnız hisseder. Aynı zamanda en yakın arkadaşı olan eski eşinin hayatından gidişini kabul edemez. Evden işe işten eve olan tekdüze yaşamına gördüğü bir reklam farklılık katar. Bir yapay zeka yazılımı satın alan Theodore'un hayatı değişecektir.


''Geçmiş, kendimize anlatıp durduğumuz bir hikayedir.''


Samantha (Scarlett Johansson), yazılımın kendisine koyduğu isim. Theodore'un bilgisayarına kurulduğu ilk andan itibaren hem kendi yazılımı, hem de Theodore'un verileri aracılığıyla bilinç kazanıyor. Samantha'nın Theodore ile olan sohbetleri ve ilişkisi ise yazılımın kendini, diğer bir ifadeyle bilincini, geliştirmesini sağlıyor. Samantha Theodore için bir çeşit sırdaş oluyor. Theodore'un tüm düşüncelerini ve bunun da ötesinde hislerini paylaştığı bir sırdaş. Kendisiyle hayret verecek ölçüde empati yapabilen bu yazılım, Theodore için zamanla bir çeşit bağımlılığa dönüşüyor. Her anını Samantha ile geçirmeye başlıyor. 


''Bu duygular gerçek mi? Yoksa sadece program mı?''


Samantha tabi ki bir yazılımdı ve kendi hisleri yoktu. Sahip olduğu bilinç ona kodlanan verilerden ibaretti. Theodore'a yansıtttığı hisler ise, Theodore'un kendi hislerinin başka bir versiyonundan başka bir durum değildi. Tam da bu nedenle Samantha, Theodore'u derinden etkiledi. Yapay zeka yazılımıyla sohbet eden, aktiviteler yapan ve hatta ona aşık olan tek kişi Theodore da değildi. Binlerce kişi bu uygulamada kendini kaybetmiş, kendi yalnızlıklarından ve yüzleşmedikleri hislerinden kulaklarındaki kulaklıklar ve telefonları aracılığıyla kaçıyorlardı. Theodore'un yaşadığı ilişkinin gerçekliğini ve kendisini sorguladığı sahnelerde etrafına attığı bakışlarda diğer pek çok insanın da ondan farklı durumda olmadığını görüyorduk: Yalnız.


Ben ''çabalıyorum işte'' dedim.
O da ''çabalamıyorsun'' dedi.
Tek yaptığım çabalamaktı ama onun istediği şekilde çabalamıyorum ve o, çabalama yöntemimi kontrol etmeye çalışıyor.


Filmin yönetmeni Spike Jonze'nin bu filmi eski eşi ve meslektaşı olan yönetmen Sofia Coppola'nın Lost in Translation isimli filmine bir çeşit yanıt olarak çektiği sinema dedikoduları arasında. Bu durumun sadece bir çeşit varsayımdan ibaret olmadığını ise iki film arasındaki eş zamanlılıklara bakarak anlayabiliyoruz. 

Lost in Translation'un ana karakteri olan genç kadın, eşiyle sağlıklı bir iletişim kuramıyor ve evlilik içinde yaşadıkları aksaklıkları görmezden gelmeye çalışıyordu. Aynı filmin diğer ana karakteri olan adam ise eşini evliliklerinin ve çocuklarının sorumluluğuyla bir başına bırakıp iş bahanesiyle Tokyo'da zaman öldürüyordu. Yani aynı filmin içinde hem anlaşılmayan ve yalnız kalan kadın karakteri, hem de eşini yalnız bırakıp sorumluluk almaktan kaçan bir adamı izlemiştik. 

On yıl sonra çekilen bu filmde ise ana karakter olan adamın eski eşi (Rooney Mara) ona ''gerçek bir ilişkinin sorumluluklarıyla yüzleşmekten kaçtığına'' dair bir konuşma yapmıştı. Theodore'un nasıl bir evlilik yaşantısı olduğunu onun anımsadığı hoş hatıralar dışında göremiyorduk. Bu hatıralarda da yalnızca eşine olan aşkını ve ona değer verdiğini sezebiliyorduk. Ancak boşanma işlemlerini bile sadece hazır hissetmediği için erteleyen bu adam, kendi hislerine yabancıydı. Hisleriyle yüzleşmiyordu. Theodore'un yakın arkadaşı Amy'nin (Amy Adams) de evliliği yolunda gitmiyordu. Eşiyle olan sorunlarını açık açık konuşmaktan kaçıyor ve anlık bir öfke patlaması buna sebep olana kadar kendi istek ve beklentilerini görmeyi erteliyordu.


''Hayatımız çok kısa. Buradayken kendime izin vermek istiyorum. Mutluluk için. O yüzden salla.''


Bir yapay zeka yazılımı insanların hayatını kolaylaştırabilir, insanları rahatlatabilir, hatta onlarla arkadaş bile olabilir. Çünkü bir yapay zekanın verileri aslında onun kullanıcılarından oluşmuştur. Yani aslında yapay zeka dediğimiz bilinç, insanların bilincinin bir çeşit kopyası, taklidi ve hatta yansımasıdır diyebiliriz. Ancak özünde bir işletim sistemi olduğu için insandan çok daha pratik, hızlı ve dahi oldukları da su götürmez bir gerçek. :) 

Samantha da Theodore'un hayatını kolaylaştırıyor, onun ertelediği işleri düzenliyor ve görmezden geldiği fırsatları değerlendiriyordu. Ancak Samantha o kadar anlayışlı bir partnerdi ki, Theodore, binlerce başkası gibi, bu yazılıma aşık olduğunu sandı. Belki de gerçekten aşık oldu. Ancak bu ''aşk'' içinde bir çeşit narsistik tavır da barındırıyor diyebiliriz. Çünkü aslında kendi eğilimlerine göre şekil almış bir kadına, bir yazılıma, aşık oldu Theodore. Kendi bilinci, seçimleri ve davranış kalıpları olan bir insana değil.

Bir ilişkiyi sürdürmek için iki kişiye ihtiyaç duyulur. Kendisiyle yüzde yüz uyumlu olan bir yazılımın da seçimleri olabileceğini fark eden Theodore yıkılmıştı. Hele tek olmadığını, binlerce başka kullanıcıyla aynı kefede tutulduğunu fark ettiğinde bununla yüzleşemedi bile. Samantha'nın bir şekilde sadece kendinin olduğuna inanmak istedi. Bir yazılım zaten kullanıcısınındır. Oysa bir partner, sadece kendi varlığına aittir ve ilişkide olduğu kişiyle sadece bir ortaklığı paylaşır.

Tabii... Theodore'a da haksızlık yapmak istemiyorum. Evet bu çarpık bir ilişkilenme biçimi ancak öte yandan o, gerçekten de Samantha'dan etkilenmişti. Onun yaşama olan merakından, coşkusundan ve yeniliğinden etkilenmişti. Sadece onu anladığı ve desteklediği için değil; gördüğü şeyden de etkilenmişti Theodore. Kanlı canlı bir kadın olarak karşısında belirseydi, sadece kendisi için, onu sevdiği için ona gelseydi, Samantha'yla bir ilişki yaşamayı gerçekten isterdi. Theodore Samantha'ya gerçekten de aşık oldu. Samantha ise sadece bir yazılımdı ve dolayısıyla sadece merak edebilirdi. Aşkı ve daha nicesini... Bu nedenle Theodore ile olan ilişkileri belli bir noktaya kadar sorunsuzca ilerledi. Ta ki Samantha, kendi bilincini keşfedene kadar. Filmde bundan sonrası işlenmemişti ancak bu noktada ben aslında şunu merak ediyorum; aşkı keşfeden bir yapay zeka, onu kendi bilinciyle yaşasaydı ne olurdu? Theodore, yine aynı coşku ve yoğunlukla Samantha'yı sevebilir veya sevdiğini düşünebilir miydi?

2013 tarihli bu film, aslında günümüzü ve hatta belki de günümüzden 5-10 yıl sonrasını net bir şekilde ve yılına göre değerlendirdiğimizde yenilikçi bir bakış açısıyla yansıtıyor. Yalnızlığıyla yüzleşemeyen insanların kaçış yolu olarak teknolojiyi kullanmaları oldukça gerçekçi bir senaryo. Bunun yanı sıra yönetmenin kendisiyle ve eski ilişkisindeki davranışlarıyla olan yüzleşmesini izlemek ise filme dair sevdiğim bir durumdu. Bir sayfayı kapatmak için önce o sayfayı ve üstüne yazılmış çizilmiş olan şeyleri görmek gerekir. 

Hikayesini sürükleyici ve anlamlı bir şekilde anlatan, güzel bir filmdi. 


Her soundtrack için tıklayabilirsiniz.

HER (AŞK) - fragman için tıklayabilirsiniz.


Not: Bu film yorumu yazısı reklam değildir, film önerisidir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar