![]() |
| Yazar: Osamu Dazai, Çevirmen: Hüseyin Can Erkin, Yayınevi: Sel Yayıncılık |
Kitapta, savaş ve devrim arka planında bir ailenin çöküş öyküsü anlatılıyor. Sınıfsal çöküş, toplumsal çöküş ve bireysel çöküş. Sıralama sınıfın çökmesiyle mi, yoksa bireyin çökmesiyle mi başlıyor belirsiz; kaldı ki, bir noktadan sonra ikisinin arasında ayrım yapmak imkansızlaşıyor. Birey çöktüğünde sınıf korunsa bile, sınıf çöktüğünde bireyde bozulmalar oluşuyor. Birey, varlığı ile varlığının kapladığı toplumsal yapının alanı ile uyumsuzluk yaşamaya başladığında, bununla başa çıkma yolları üretmek için varıyla yoğuyla çalışıyor.
Bu kitapta bir aile dramının ötesinde, bireyin trajedisi anlatılıyordu. Dazai bireyleri anlatan bir yazar. Toplumun yaptığı bireyleri, toplumu yapan bireyleri... Kitabın anlatıcısı olan ana karakter evin kızı olan soylu bir genç kadın. İsmi Kazuko. Kitap boyunca bu ismi yalnızca karakterin annesinin ağzından, nadiren, duyuyoruz. Kazuko bireyselliğini ailesine kurban etmiş bir kadın. Afyon bağımlısı kardeşi Naoci bile kendi yarattığı çarpık kişiliği ile varlığını topluma, hatta kendisine, göstermiş bir karakter. Dış dünyaya yansıttığı görüntü aslıyla uyuşmadığı için Naoci kendine kendi varlığında bir yer bulamıyor ve kitap boyunca karakteri depresyon ve bağımlılık sarmalı içinde görüyoruz.
Evin annesi eşinin ölümü, oğlunun durumu ve yoksulluğa düşüşleri ile birlikte, zaten belirgin olmayan varlığını tamamen bir rolün sınırları içinde yaşıyor. Yaşadığı hayattan mutlu olmasa da, hiçbir zaman gerçek düşüncelerini ifade etmediğini görüyoruz. Bu durum hem kendisini, hem de kızı Kazuko'yu yıpratıyor. Kazuko'nun içine sokulmuş kara yılan, aslında yavrularını öldürdüğü anne yılanın öfkesinin bir çeşit sembolü. Kazuko hayatını feda etmiş bir kadın. Kimsenin böyle bir şeyi alenen istemediği, ancak üstü örtülü yaptırımların onu er ya da geç bu yola sürüklediği, bir tipleme örneği. Ancak Kazuko, buna baş kaldırıyor. Bu kitap bir başkaldırının öyküsünü anlatıyor diyebiliriz. Kazuko'nun içindeki yılanı görmesi ve kabul etmesinin aile, savaş ve devrim üçgeninden yükselen tasviri, bu öykünün asıl anlatısını oluşturuyor. Kazuko her insan gibi bir amaca sarılıyor: Aşka. Bu aşk, bir adama duyulan aşkın ötesinde, bir yaşamın, kendi yaşamını yaşamanın yoksunluğunun doğurduğu bir arzuyu simgeliyor.
Dazai'nin karakterlerini okurken öncesinde karakterlere tepeden bakıyorum. Tıpkı karakterlerin de istediği gibi, onları yargılıyorum. Karakterler bence okurlarından tam olarak bunu yapmalarını istiyorlar. Açık açık ''ben bayağı biriyim, hadi beni yargılasana!'' diyerek meydan okuyorlar. Onlar ayrıksı karakterler mi, yoksa toplumun temel taşını oluşturan örnekler mi? Bunu ayırt etmek zor. Zaten Naoci'nin de dediği gibi, ''serseri olmayan insanlar da var mıdır acaba?'' Tabi ki bu bir güzelleme değil; bu sadece ''serseri olmayan'' insanların içlerine tutulmuş bir ayna. Sen ne kadar soylusun, hadi kendini yargılasana! gibi.
Bu kitapta yer alan karakterler bir çıkış yolu bulamayan karakterlerdi. Tıpkı yazarın kendisi gibi. İyi eğitim almış, toplumda belli bir konum edinmiş ama bunu taşımayan, taşıyamayan, belki taşımak istemeyen; uzaklardaki bir yerdeki özgürlüğü arayan karakterler. Kişisel devrimlerinin noksanlığında varlıklarını hiçe sayan karakterler.
Bu kitap beni hüzünlendirdi. Hatta buna ben de şaşırdım ama kitabın son sayfasını okurken içimde ağlama isteği doğdu. Yazara, karakterlere. Yazar bu kitabı yazdıktan kısa bir süre sonra intihar etmiş. Kitapta yazarı intihara sürükleyen fikirlerin ötesinde; yazarın yaşama, yaşamaya ve ölmeye bakış açısını görmek mümkün. Kitaptan gerçekten etkilendim. İlgisini çekenlere öneriyorum.
Kitaplarla kalın.
ALINTILAR
Unvan verilmiş diye soylularla aynı kefeye konmak gerekmez. Unvan sahibi olmayan doğuştan aristokrat soylular da vardır. (Sayfa 5)
Kazuko, sen daha tam olmamışsın. Kahvaltı en iştahlı yemen gereken öğün. (Sayfa 8)
...şöyle bir düşününce, çok şey yaşandığı hissiyle birlikte, neredeyse hiçbir şey olmadığı duygusuna da kapılıyorum. (Sayfa 29)
Ben artık sıkıldım. Şimdiye kadarki hayatımdan sıkıldım. Çıkıp gidiyorum. Hemen bugün gidiyorum. (Sayfa 36)
Adalet? Bilinen adıyla sınıf çatışmasının özünü burada aramayın. İnsanlık? Gülünç olmayın. Ben biliyorum. Kendi mutluluğu için karşısındakini yıkıp geçenler. Cinayet işte. ''Geber!'' diye beyan etmedikçe ne işe yarar? Kandırmaya çalışmayın. Fakat bizim sınıfımızda da elle tutulur kimse yok. Ahmaklar, hayaletler, pintiler, kuduzlar, palavracılar, kibarlık budalaları, bulutların üzerinden işeyenler. Bunlara sarf edilecek ''Geber!'' lafı boşa gitmiş olur. (Sayfa 50)
Yanlış elbise kumaşı seçmiş de, o kumaştan yeni elbise dikmeyi başaramayıp tamamen atarak yeni bir kumaş seçmek zorunda kalmış gibiydim. (Sayfa 57)
Sen aşık olmamalısın. Aşka düşersen mutsuz olursun. Aşık olacaksan, yaşın ilerlediğinde ol. Otuzundan sonra. (Sayfa 65)
Keyif aldığın şeyleri icra ettiğin sürece, yaşamın iyi demektir. (Sayfa 67)
İnsanın yaşamında sevinmek, öfkelenmek, üzülmek, nefret etmek gibi bir sürü duygu var, ama bunlar insanın yaşamının yalnızca yüzde birini kaplıyor. Geri kalan yüzde doksan dokuzu ise sadece bekleyerek geçmiyor mu? Mutluluğun ayak seslerinin her an koridorda duyuluvereceği umuduyla, göğsüm eziliyormuş hissiyle beklesem de sonuç sıfır. Of, yaşam ne kadar zavallıca! Herkesin keşke doğmaz olaydım diye düşündüğü bir gerçek. Üstelik her gün sabahtan akşama kadar boşu boşuna bir şeyler bekliyorlar. Çok zavallıca. İyi ki doğmuşum demek; hayatımı, insanları, dünyayı sevmek istiyorum. (Sayfa 71)
Sağlıcakla kal. Eğer bu sonsuz bir ayrılıksa, sonsuza dek sağlıcakla kal. (Sayfa 82)
Ben seni biliyorum. O zamana kıyasla semirip yaşlanmışsın, ama benim yüzümden yumurtaları yakılan o dişi yılansın. İntikam ateşiyle yanıp tutuştuğunu anladım. Artık kaybol. Hemen uzaklaş buradan. (Sayfa 87)
Ağlamak istesem de gözyaşım akmıyor artık. (Sayfa 89)
Hayır ben üzerinde çiçeği, yaprağı veya filizi olmayan böyle dalları seviyorum. Bu halde bile yaşamaya devam ediyorlar işte. Bu, kuru dallardan farklı. (Sayfa 104)
İnsanların tümü birbirinden farksız. (Sayfa 110)
Not: Bu kitap yorumu yazısı reklam değildir, kitap önerisidir.
.jpg)
.jpg)
71.sayfadaki alıntıyı çok beğendim. Belki ben kendim için beklemek değil de umut etmek derdim. Beklemek deyince sanki olmayacağını bile bile boş boş bekliyormuşum gibi hissediyorum. Umut etmek deyince olabilecek bir şeyin zamanın gelmesini bekliyormuş gibi hissediyorum. Belki de boşu boşuna bekliyorum. Ama ben kendimi kandırmayı çok severim. Doğru bir yöntem mi bilmem ama öyle bir insanım:)
YanıtlaSilTanıtım için teşekkürler:)
Evet benim de kitaptaki favori alıntılarımdan. :) Evet aslında öyle bir his veriyor insana. Ayrımın doğru bence. En azından umut kelimesi insana daha ferah hissettiriyor. Beklemek bence gri bir kelime. İçimi bayıyor. Umarım umutların hep güzel şekilleriyle gerçek olur. <3
SilBu kitabın konusunu bilmiyordum. Okuma isteği uyandı şu an, değinilen konular dikkat çekici. Yazarın sona dair düşüncelerinden izler olması bakımından etkileyici görünüyor. Paylaşım için teşekkürler.
YanıtlaSilEtkileyici bir kitap ve evet yazarın ölümüne yakın yazılmış olması kitabı ayrıca ilginçleştiriyor. Aslında yazarın intihar ettiği sırada da yazdığı bir kitap varmış ama yarım kalmış. Ben yarım kalan kitapları daha da ilginç ve hallerini üzücü bulurum. O kitapta belki yazarın ruh hali daha net hissediliyordur. Bu kitapta da yazar, ana karakterin kardeşi Naoci'de hafiften (veya doğrudan) kendini yansıtmış gibi hissettim. Okuduğum kitapları içinde edebi anlamda en iyisi bu mu bilemiyorum ama beni duygusal açıdan en çok etkileyen bu kitabı oldu. Hatta artık favori yazarlarım arasına girmeye hak kazandı :)
Silevet evet hatırladım kitabı. bu tür sanatçı çok dünyada ya dünyanın yükünü kaldıramayan aşırı hassas ruhlar. üzücü hayatlar tabii.
YanıtlaSilBu kitaptan da çok etkilendim. Bence bir edebiyatçı, sanatçı hissetmediği bir şeyi üretemez. Ben bile hiç hissetmediğim bir şeyi yazamam. Bu büyük yazarlar, yıllar boyu okunan yazarlar, aslında çok zorlanmış insanlar. Bu kadar derin hisseden biri için yaşamak zor olmuş olmalı.
Sil