Yönetmen: Coralie Fargeat
Senarist: Coralie Fargeat
Yapımı: 2024 - Fransa, İngiltere, ABD
''Kendinin daha iyi bir versiyonunu hayal ettin mi hiç? Daha genç. Daha güzel. Daha kusursuz. Tek bir enjeksiyon DNA kilidini açacak, yeni bir hücresel bölünme başlatarak senin başka bir versiyonunu yaratacak. Bunu yapacak olan bu Madde. Çıkış noktası sensin. Her şey senden kaynaklanıyor. Ve her şey sana ait. Bu sadece senin yeni bir versiyonun. Sadece paylaşacaksın. Bir hafta biri, diğer hafta diğeri olacaksın. Her biri yedi gün, mükemmel bir dengeye sahip olacak. Unutmaman gereken bir tek şey var: İkisi de sensin! Kendinden kaçamazsın.''
Ünlü bir yıldız olan Elisabeth Sparkle (Demi Moore) yaş almasıyla birlikte eski ününü kaybeder. Artık ne yaptığı spor programı, ne de geçmiş başarıları ilgi görmektedir. Sunduğu spor programında kendisinin yerine daha genç birisinin arandığını öğrenmesiyle birlikte bunalıma girer. Elisabeth kendini çirkin bulan bir kadın değildir; ancak dış dünya ve özellikle de televizyon dünyası ondan biyolojisine karşı durmasını ve hala aynı gençlikte kalmasını beklediği için Elisabeth'in özsaygısı zedelenir ve kendinden şüpheye düşer. Tüm bunlar yaşanırken kendisine yardımcı olabileceğini düşündüğü gizemli bir gençleşme yönteminden haberdar olur. Bu yöntemle kendi içinden daha genç bir versiyonunu çıkaran Elisabeth, ikili hayatına başlar. Bu gizemli maddeyi düzenli olarak kullanmak ve kullanım süresine dikkat etmek kritik önem taşır. Aksi halde genç bedeni besleyen kaynak beden geri dönüşü olmayan hasarlar alacaktır. Yedi günde bir beden değiştirmesi gereken Elisabeth, kendisine Sue (Margaret Qualley) ismini veren genç versiyonunun yerine geçmesiyle birlikte kontrolünü kaybeder. Film boyunca gençlik ve güzellik imgelerinin pazarlandığı ikiyüzlü bir dünyanın bir kadın üzerinde bıraktığı fiziksel ve psikolojik etkileri izleriz.
Öncelikle şunu söylemeliyim... Bu, GERÇEKTEN mide bulandırıcı bir film! Yazımın devamında filmin içeriğini daha detaylı yorumlayacağım. Açık açık spoiler yazmayacağım ancak filmin detaylarına indiğim için haliyle aralarda spoiler da alabilirsiniz aman dikkat, baştan uyarayım.
Film aslında felsefi bir düşünce üzerine kurulmuş. Yani mantıklı bir fiziksel açıklama aramak gerekmiyor. Zaten filmin amacı bu değil. Sue Elisabeth'ten nasıl arada bağ olmadan beslendi, nasıl doğdu gibi sorular filmin cevap aradığı sorular değil. Bu nedenle de fiziksel düzlemde mantıklı bir cevabı yok. Çünkü Sue, Elisabeth'in yaşlanma, ününü yitirme ve arzulanmama gibi korkularından doğan bir alt benlik. Filmde bu durum Sue'nun fiziksel bir bedene sahip olarak canlanması şeklinde işlenmiş.
Elisabeth vücuduna enjekte ettiği madde ile birlikte içinden daha genç bir versiyonu olan Sue'yu çıkarıyordu. Cevher isimli bu maddenin pazarlanma şekli de zaten şöyle: Daha iyi bir versiyonunuza ulaşın. Buradaki ''daha iyi'' Elisabeth ve onun gibi cevheri kullananlar için gençlik ve çekicilik anlamlarına geliyor. Daha iyi dediğimiz oluşuma ilerlemek için ise ardımızda eski oluşumu bırakmamız gerekiyor. Filmde ''daha iyi'' olan Sue iken, ona ulaşmak için geride kalması gereken eski versiyon ise Elisabeth oluyor. Aslında Elisabeth bu maddeyi kullanmayı kabul ederek kendi öz varlığını geride bırakmayı, edilgen konumda olmayı kabul etmiş oluyor.
Sue ile Elisabeth arasındaki gerilim ise ikisinin de aynı varlık olmasından ileri geliyor. Sue aslında Elisabeth'in kendinden nefret eden, kendinde kusur bulan ve özgüvensiz kısmından doğan parçası. Çünkü zaten Sue'nun varlık amacı bile Elisabeth'in kendi görünümünden ve aslında fiziksel varlığından, hatta bunun da ötesinde hissettiği özgüvensizliklerden kaçmasından kaynaklanıyor. Sue'nun varlığı da, varlığını sürdürmesi için gerekli olan kaynak da Elisabeth'in bizzat kendisi. Ancak bu kaynak yalnızca Sue'nun beslenmesi için gerekli olan Elisabeth'in bedeni değil; bu kaynak aslında zihinsel düzlemde Elisabeth'in kendinden kaçışı, kendine bakış açısıyla oluşuyor. Nitekim cevherin etkilerini sonlandırmak Elisabeth'in her zaman kendi elinde olsa da; bu, Elisabeth'in Sue ile, yani kendisiyle ve hayattaki en büyük korkularıyla (yaşlanma, çirkinleşme, ününü yitirme gibi) yüzleşmesi ile mümkündü.
Sue Elisabeth'ten, Elisabeth de Sue'dan nefret ediyor. Sue'ya göre çirkin ve yaşlı haliyle ayak bağı olan Elisabeth, ondan sadece zamanını alıyor. Elisabeth'e göre ise Sue, kendi fiziksel bedeniyle asla erişemeyeceği gençliğe ve bu gençliğin getirdiği hayranlara sahip. Sue Elisabeth'in sağladığı besin olmadan var olamaz; diğer bir deyişle, görmeye bile katlanamadığı için karanlığa hapsettiği esas beden olmadan Sue'nun fiziksel bedeni de yaşayamaz. Elisabeth ise aslında Sue'nun deneyimlerini bizzat kendi öz varlığıyla deneyimleyemediği için aslında Sue ne zaman değişimi sağlarsa o zaman yaşama geri dönüyor. Ancak Elisabeth'in açgözlü alt benliği olan Sue, zaman şartına uymadan aralıksız olarak beslendiği için Elisabeth'in fiziksel bedeni kalıcı hasar alıyor ve Elisabeth her geçen gün hayatta en çok korktuğu şey olan yaşlılıkla anormal bir hızla yüzleşiyor.
Filmin senaryo oluşum aşamasında nelerden ilham alındı bilmiyorum ancak filmi izlerken aklıma Lanetli Tavşan (şurada yorumlamıştım) isimli kitapta okuduğum Bedenleşme isimli öykü geldi. Bu öyküde de bir kadının saç, tırnak, dışkı vb gibi vücut parçalarından oluşan yeni bir bedenin var oluş öyküsünü okuyorduk (ve kesinlikle mide bulandırıcıydı). Bu filmde de benzer bir şekilde esas bedenden oluşan yeni ve genç bedenin varlığını esas bedene zorla kabul ettirme öyküsünü okuyoruz. Bu yeni beden aslında Elisabeth'in dış dünyadan aldığı eleştiriler, tepkiler ve yaşamının bir evresini kapatmasıyla oluşan korkulardan oluşan zihinsel bir yaratımın fiziksel olarak form kazanması, bedenleşmesi, şeklinde karşımıza çıkıyordu.
Filmde çok fazla çıplaklık olması ve özellikle medya yoluyla bilinçaltına kazınan çekici olma yolunda önemli görünen uzuvlara yerli yersiz zoomlar yapılması, bir yerden sonra beni bunalttı. Öte yandan bu çekimleri aslında filmin hikayesiyle uyumlu buldum. Çünkü medya ile şekillenen oturma organı üzerine yapılan fanteziler gibi (üstü kapalı yazayım derken düştüğüm hal) masalların aslında ne kadar komik olduğunu görüyoruz. Oturma organına durmadan zoom yapılması bu organın cinsel anlamda bir nesne olmaktan çıkıp, yeniden oturma organı olarak algılanmasına vesile olmuş diyebilirim. Filmde çok fazla çıplaklığın yer alması da aynı şekilde bir yerden sonra çıplaklığa karşı izleyeni duyarsızlaştırıyor (en azından aklı başında olan izleyenleri diyebiliriz sanırım) ve aslında yine medya yoluyla yaratılan algıyı yıkarak bedenimizin yalnızca bir memeli organizması olduğu bilgisini görmemizi sağlıyor. Bu sadece bir beden iken, onun sağlıklı olması en önemli koşul iken, sadece yaratılan bu geçici algılara uymak ve üç beş şapşalın (tuvaletten sonra elini yıkamayan, sonra o eliyle oburca yemek yiyen, sigaradan dişleri sapsarı olmuş, oturdukları yerden milletin görünümünü eleştirip kendine bakmayan adamlar bir de bunlar ha) yorumuyla kendi bedeninden kopmayı dilemek, korkunç ve akıl dışı! Elisabeth, filmin başında gittiği doktor kontrolünde çok sağlıklıyken, bu sağlıklı bedeninden nefret ediyordu. Ondan kurtulmak için yapmadığı şey kalmadı.
Günümüzde güzellik algılarına (ki tek bir algı da değildir bu, her üç beş yıla bir yeniden yazılır\ peki bu algıyı kim yazar, kimler ekmek yer bundan!?!?) uymak için sağlığını ve benliğini, biricikliğini terk etmeyi göze alan nice insan var. Üstelik bu insanlar ne kadar estetik operasyon geçirirlerse geçirsinler, hep yine başkalarınca eleştiriliyor, kimsenin onayını tam olarak alamıyorlar. Estetik yaptırmayan veya dönemin popüler ve moda olan ürünlerini kullanmayan, modayı gözü kapalı izlemeyen herkese tuhaf bakılma eğilimi varken, aynı şekilde estetik yaptırmış ve çağın beklentilerini kendini hiçe sayarak gerçekleştirmiş nice insanın da ''estetik güzeli, fazla estetikli, boya küpü, dikkat çekmek için yapıyor'' ve türevi söylemlerle sözümona aşağılanması ikiyüzlülüğün dik alası. Bu nedenle de daha ağzından çıkanın ne olduğunu bile sorgulayamayan güruha uymak yerine; kendi iç sesine değer vermek, bu iç sesin başka insanların ve belki medyaya salınan zehirli algıların parazitleriyle kirlenmeden kendine yaşlaşmanın, kendine sahip çıkmanın, kendi özünü ve kendine bakışını korumanın, önemli olduğunu düşünüyorum.
İsteyenin istediği estetiği SADECE sağlığı için ve SADECE kendisi istediği için, kendini daha iyi hissedeceği için yaptırmasının önemli olduğunu ve bunun sadece kişinin kendisine kalmış bir SEÇİM olduğunu; aksi halde yapılan tüm uygulamaların tıpkı bu filmdeki gibi başkalarının beklentilerini içselleştirerek içimizdeki Sue'ları diriltmeye çabalamaktan öteye gitmeyeceğini ve bunun aslında temelde kendini, kendi öz varlığını, karanlığa kapatmak olduğunu ve bunun sonunun olmadığını düşünüyorum. Bu bakımdan filmin, izlenmesinin zor ancak yargı mekanizması gelişmiş zihinler için sorgulatıcı ve hatta dehşet verici boyutta gerçekçi olduğunu düşünüyorum.
THE SUBSTANCE | Official Trailer için tıklayabilirsiniz.
Not: Bu film yorumu yazısı reklam değildir, film önerisidir.