Koniçiva.
Sildiğim yazılar içinde bloğumda kalmasını istediğim tek kısım sevdiğim şeylerle ilgili olan bölümdü. Unutmamak için kaydetmek istiyorum. Bu yazı fikrini sevgili Roza'nın Kütüphanesi bloğunun şu yazısından ilham almıştım, kendisine teşekkür ederim.
Bir de çizgi film yazımı yeniden yayınlayacağım, nostalji olması için. Yazılarımı takip eden, yorum bırakan herkese çok teşekkür ederim. Benim için kıymetliydi. Ancak... nasıl desem... Bu yazılar tek boyutluydu. Aslında silmemin ana nedeni buydu. İkincisi de, beni bloğa ufaktan bağımlı yaptığını hissetmemdi. Kim okuyacak, ne kadar okunacak merak ediyordum ve hep bakasım geliyordu. Kişisel yazılarımda bir yazı içime sinmeyince ardından yenisini yazarım. Bu da beni bir yazı döngüsüne sokuyor gibi hissettim. Bundan dolayı kökten sildim. Zaten çok da önemli değildi, ki bugün olmasa yarın öbür gün (yeni yıl öncesi özellikle) kesin silerdim.
Bir de şu var... İçimdeki enerjiyi, yani... ilhamı mı desem (ki bu aslında çok dar bir anlamı karşılar)... Bloğa akıtmak istemediğime karar verdim. Daha elle tutulur bir şeyler üretmek istiyorum. Özellikle de son serim ve ona gelen güzel yorumlarınız bana bunun için ilham verdi diyebilirim. Yıllardır aklımda olan ama içimde yeterli gücü bulamadığımı düşündüğüm (veya bahane ettiğim) şeyleri artık yapmak istiyorum. Artık kendimi tutmak istemiyorum sanırım. Sadece başlamak ve ilerlemek istiyorum. Korkmak istemiyorum. Acaba demek, kendi kendime bahane yaratıp denemekten bile çekinmek istemiyorum. Var etmek istiyorum. İçimden dışıma akan bir şeyleri var etmek istiyorum. Ama artık, istemekle de kalmak istemiyorum tabi.
Öte yandan blogdaki yazılarımda (yazarsam) kendi yaşadığım durumları lap diye yazmak yerine bu sefer toplumsal bir yere bağlayarak yazabilirim. Örneğin resim öğretmenlerimin bende uyandırdıkları sanat duyarlılığı temasında özel bir yazı gibi (yani çocukluk anısı yazmam ama örnek olarak böyle). Bireysellikten çok daha bir amaca hizmet edecek yazılar yazılabilir. Ancak bunu şimdi yapmayacağım. İleride, gerekli farkındalığa bende biraz daha eriştiğimde yazmayı düşünüyorum. Yani direkt bu temada yazmam artık ama bu konseptte olsun istiyorum kişisel yazılarımın da. Salt duygu-düşünce aktarımı yaptığımda o yazılar bana bilmiyorum gereksiz görünmeye başlıyor. Yazdığım anda benim olmaktan çıkıyorlar gibi, hatta benden olmaktan bile çıkıyorlar. Yazmak beni değiştiriyor, o da var tabi.
Bir de buna ayrı yazı yazmayacağım için aradan çıksın diyorum... Son zamanlarda her gün rüya görür oldum. Bu benim için şaşırtıcı bir şey çünkü ben genelde rüya görmüyordum. Uzun süredir görmüyordum. Ya da uyandığım anda bile rüya gördüğüm bilgisine sahip olmuyordum demeliyim. :) Ancak şimdi, artık bilinçaltım fazla mesaiye mi kaldı bilmem, çok rüya görüyorum. Benim rüyalarım da karman çorman olur bu arada ve açıkçası beni yoruyorlar. Sen de böyle bir durum yaşadın mı veya arada yaşar mısın merak ettim.
Her neyse. Gelelim sevdiğim şeylere.
Gün doğumu mavisi: Gökyüzü tam aydınlanmadan,
hala karanlıkken gökyüzünü izlemeye başlamayı çok severdim. Bir süredir
yapmasam da kesin hala seviyorumdur. :) Yıldızlar teker teker kaybolurken,
sesler yavaşça artar. İnsanlar uyanır, arabalar falan da ayaklanır
(tekerleklenir ?? :)... Ve gökyüzü, siyah ile mavi arasındaki o ara tonuyla
güneşi karşılar.
Ay: En çok dolunay dışındaki halleri. Dolunay'ı
herkes sever, ben onun az ışıklı yanlarını bilene severim diyorum. O da bana
arkadaşlık ediyor. Sevgili Ay, benim arkadaşım. Tamam Dolunay da uzun yıllar
mektup arkadaşım oldu ama alınmasın. Dolunayla çok yakın değiliz, o nedenle ona
kırgınlıklarımı yazdım Dolunay başlıklı yazılarımda hep. Bazen de zırvaladım.
Diğer hallerini ise hep selamladım. Büyürkenki küçülürkenki hallerini...
kimsenin özellikle dikkat etmediği gezgin Ay'ı hep selamladım.
Yıldızlar: Yıldızları başlı başına seviyorum,
farklı yıldız takımlarını bulmayı da seviyorum. Çok da bildiğimden değil de...
bazılarını tanırım. Görünce parmağımla resmini çizerim. Zaten biliyorsun :P,
yıldızları çok severim. Küçük bir kızken bile çok severmişim. Gerçekten yanında
cırcır böceği olabildiğim büyüklerimi çekiştirir, bak dermişim, yıldızlar
orada.
Hayvanlar: Hayvanlar kendi halinde takılırken
izlemeyi severim. Tabi ki evcil hayvanları. Mesela bir leopar veya orangutan
yanımda dursa pek de hoşlanamam herhalde ahahhaha.
Sanat: Özgünlük içeren her şeye bayılırım. Ama
modern sanata ısınamadım :)
Sohbet etmek: Eğer karşımdaki kişi açık fikirli
ve üç beş konuya ilgili bir insansa, benimle saatlerce sohbet edebilir.
Çikolata ve kek ve kurabiye ve pişmaniye ve öyle
şeyler ahahhaha: Tatlı severim ama nedense son yıllarda içecekte pek sevmiyorum
ahahah (kendimi kandırma çabam değil gerçekten).
Kahve: Kıymetlimiissss.
Kahve kupaları: Aslında dönemsel olarak değişmekle birlikte hep aynı bardaktan içerim. Ama sevdiğim bir şey değişik kahve bardakları. Başkasına hediye olarak almayı da severim. :)
Kar küreleri: Önceden daha çok seviyordum sanırım ama yine seviyorum ki.
Yazmak: Yazmasaydım bu kız olamazdım bak
ciddiyim. İyi mi olurdu kötü mü bunu bile düşünmeyen biri olurdum. İyi mi
olurdu bilmesem de, belki mutlu olurdum bilemiyorum :) Bu da iyi olurdu mu
demek mi ki :)
Okumak, İzlemek\ Dinlemek, Konuşmak, (Yazmak
x2'leyelim): Dört temel beceride de iyiyimdir üzerinize afiyet :)))
ajahahahhahah. Şaka tabi ki. Dört temel beceride kendimi geliştirecek
aktiviteleri pek severim.
Gökyüzü, Deniz, Doğa falan: Bak doğada yaşayamam
ama severim. Başım boynum tutulurcasına hep göğe dönük olmuştur ve bu dünyaya
dair en favori parçam denizdir.
Gülmek ve Güldürmek: Bayılırım. Ben bebeyken biri
bana senin gülümsemen güzel dedi bence, kendimde de hep gülümsememe aşıktım
ahahahah. Hep 32 diş sırıtmışımdır fotoğraflarda belli bir yaşıma kadar. Sonra
baktım herhalde başka sırıtan yok kestim :) Ve insanlarda gülümsemeye tikkat
tikkat kesilirim. Gülün canımmmm. Hatta bizde peynirrr yoktur, kiraaazz vardır.
32 diş güldürme garantili.
Yürümek: Özellikle müzik dinleyerek.
Mp3'üm: Ruhum 2008'de yaşayacak dersem de inanma,
nostaljik hisleri sevsem de geçmişe tutunmayı sevmem. Ben asıl bu aletin bende
uyandırdığı hissi seviyorum ve hangi parçanın denk geleceğini bilemeyişimi,
yıllar boyunca biriktirdiğim şarkıları yeniden keşfedişimi ve böyle şeyleri
işte. Teknoloji ve uygulamalar ne kadar gelişirse gelişsin ben müzik dinlemeyi
en çok mp3'ümle seveceğim. Ki aslında sık da dinlemiyorum artık. Arada.
Yollardaki kavisler: Hatta araba\ otobüs
oralardan geçerken içimden''vuuu'' demek gibi eski bir alışkanlığım vardır.
Sanki bir lunapark oyuncağında gibi hissederim.
Dua etmek: Yaratıcı'yla\ Yaradan'la konuşmayı hep
çok sevmişimdir.
Yıldızlarla Konuşmak: Bunu artık yapmıyorum ama
bu zamana kadar içimden az yapmadım hani. İçimden konuşurdum dediğim gibi.
Kalbimden. Onlara sorular sorardım. Bilmek istediğim, kalbimin bilmek istediği
soruları. Sonra oturur, bekler beklerdim. Belki bu arada birkaç meteor da
kayardı. Sonra... bir yanıt yükselirdi, pek tabii içimden :) Cevap, kalbimden
gelirdi. Bazen sana da laf arasında söylerdim. Anladıysan bravo :)
Keşfetmek: Öğrenmek de denebilir belki ama ben
keşfetmeyi seviyorum. Keşfedemediğimde mutsuz olurum. Artık çoğunlukla kalbim
mutsuz. Bunun nedeni bu sanırım.
Yazdığım bir yazıyı bitirince baştan sona okumak:
Blog yazısı olur, başka bir yazı olur... hatta derslerim için yazdığım
makalelerde bile en çok bunu severdim :)))
Fotoğraf çekmek: Ayyy bayılırımmm. Hatta önceden
takıntılıydım. Mesela güzel bulduğum bir şey mi keşfettim, tak tak
fotoğraflamalıydım. Yoksa aklımı kemirirdi onun, o yerin neyse artık
fotoğrafını çekene kadar... Hatta yerlere bile eğilirdim gocunmadaaannn :)
Gerçekten manyaktım. Yetenekliydim de bence. Çünkü bir şeyin doğru açı ve belki
efektle, olduğundan daha farklı ve güzel çıkabileceğini düşünüyor, kendi
beynimi\ gözümü çıkarıp herkese gördüğümü gösteremeyeceğim için de, fotoğrafa
(ve yazıya) sığınıyordum.
Bloğuma gelen yorumları ilk okuma an'ım: Her
seferinde ilk blog yazıma gelen yorumlar kadar heyecanlandırıyor beni <3 Bir
kişi bile yorum bıraksa heyecanlanırım. Çünkü bu benim için kıymetli, hep de
kıymetli olmuştur.
Ağaçlar: Doğa dedik ama özellikle de ağaçlar için
ayrı bir başlık açmalıydım! Ağaçların gökyüzüyle bütünleşen dallarındaki
yapraklarını izlemeyi çooook severim. Özellikle de ilkbaharda yeşeren ağaçların
yeşilliğinin göğün mavisiyle buluşması içimi ferahlatır. Hatta üniversitede
insanlar sohbet ederkene cins olan ben kafamı kaldırıp bunu izlerdim ahahahhah
:) Bir sürü de bu bahsettiğim görüntüyü fotoğraflamışımdır. Yapraklarla dolu
bir gökyüzü. Bak böyle bir anım var. Ayrı yazı yazmayacağım, şimdi yazayım da
aradan çıksın. Küçükken (ben pek hatırlamıyorum) yine gökyüzünü boynum
tutulurcasına izlermişim de bir gün gözüme çöp kaçmış. Hatta annemgil beni
(babama da duyurmadan çünkü hasta olmamızdan nefret ederdi :) doktora götürmüş.
İlginçtir doktor da anneme kızmış bu çocuğa bakmıyor musunuz diye. Aaaaa ama
insanlık hali olur öyle doktur beyyy (kesin beydir bu, hanım olsa anlardı
herhal bir anneyi). Neyse sonra gözümden çıkmış herhalde o şey neyse. İşte
benim gökyüzü sevdam şaka değil. :)))
Yapraklar: Sanırım farklı tarzdaki yaprakları da
seviyorum.
Gün ışığının bir yerlerden sızması: Yani bir
yerlerden derken... elimi gün ışığına doğrultup romantik sahne yaratmayı
severim hahahahah, işte parmaklarımın arasından gelen ışık gibi. Veya
yaprakların arasından süzülen ışık huzmeleri gibi. Hafif nostaljik efektli gün
ışığının odaya yansımasını da severim.
Eski aile albümleri: Çooook severim.
Hafif yağmurda yürümek: Önceden sevmezdim ama
artık seviyorum mu acaba... Ama bak mesela yine çok değil ama biraz yağdığında
yağmuru izlemeyi severim. Camdan süzülmesini ve aslında camın buğu olmasını ve
ona kalp, gülen yüz vs çizmeyi. :)
Sarılmak: Çok küçükken dokunmatiktim. Annemin
yanağını severek uyurdum. Hayal meyal aklımda. Sonra arada soğuk nevale oldum.
Sonra yine sarılmayla hafiften dokunmatik oldum. Tabi ki sevdiğim, gerçekten
sevdiğim birilerine sarılmayı kastediyorum. En sevdiğim sıcaklık, sarılma
sıcaklığıdır. En sevdiğim derece. :)
Yolları izlemek: Keşke bolca seyahat ettiğim, ama
çok güzel yerlere seyahat ettiğim, bir hayatım olsa. Bunu tüm ruhumla isterdim.
İsterim!
Mandalina kokusu: Geçen demiştik, listeye
eklemezsek ardımızdan ağlar.
Eski yerli dizileri izlemek: Sadece sihirlileri
değil, genel olarak eski dizileri arada rastgele bir yerden açıp atlaya atlaya
izler ve hunharca yorum bırakırım ahahahahha öhöm tamam. O kadar da hunharca
değil ama izlerken bir şeyleri tespit edip yazmayı severim şindi.
Güzel defterler almak: Onlara yazmayı da severim
tabii. Günlüklerimi de severim ama... Bak çok ilginç, eskiden olsa ilk
maddelere (ki aslında bu listede sıralama da yok da) günlük yazardım. Oysa
şimdi... Son iki yıldır pek günlük yazmıyorum. Blog doyurdu beni herhalde. :)
Gerçi günlüğe de ergenken olay yazardım. Sonra sonra düşünce yazar oldum. Arada
eski günlüklerimi yok etmek istiyorum ama çok defterim var. Okunma endişem yok
aslında ama tabi iznim olmadan okunmak hoş olmaz. Öte yandan zaten her şeyi her
zaman herkese açıkça söyleyip gösteririm (bence ?? :). Böyle ekşınlara gerek
kalmaz ve pek merak uyandıran bir yaşamım da yok. :) Yine de ne diyordum işte
onları yok edesim de gelmiyor değil. Zaten artık günlük yazmak istemiyorum.
Günlüklerim kendimi tanımamı sağladı o ayrı... Başta hep negatif şeyler
yazardım kendim hakkında. Ne üzücü.
Eski romantik şarkılar: Dans şarkıları ahhahaha
:) Hiiççç... tatlı. Tatlı değil mi? Hayal falan kurmam bu arada. Ben müzik
dinlerken, sadece onu dinlerim. Genelde yani. Çünkü hayal kurarsam, o şarkıyı o
hayale ve insana bırakmış olurum. Sonra o şarkı bana değil, ona veya o hayale
ait olur. Bunu istemem. Bu nedenle çoook nadiren yapmaya özen gösteririm. Yaaa.
:)
Okuma kitaplarındaki illüstrasyonlar:
Özellikle de sanatçısının kendine has bir tarzı varsa, bayılırım.
Yaz sonunda ipe biber, patlıcan vs dizilmesi:
Balkon ipinde duran bu dizili sebzeler beni hep gülümsetir. Aklıma önce
anneannem, sonra da bizim karşı komşumuz gelir.
Kitapların birilerine ithaf edilmesi: Okuma
kitaplarında ilk önce buna, sonra yazar biyografisine bakarım ve öylece kitaba
başlayabilirim. Bir kitap yazsan, kime ithaf ederdin? :) Bence insanın kitap
ithaf edeceği kadar sevdiği biri olması çooook kıymetli.
Kelime oyunu yapmak: Şahsen çok eğleniyorum :)
Yeşil Erik: Sevmeyen mi var :)
Sebze yemekleri: En sevdiği yemeklerden biri
kereviz olan birini tanıdın mı? İşte ben ahahhahah. Çocukken de yemek
seçmezdim. Belki de öyle alıştığımdan, sebze yemekleriyle aram hep çok iyiydi.
Patates ve patlıcanlı yemekler: Yani en güzel yiyeceklerde top 10 olabilirler mi acaba?
Şiir Falı: Bir şey düşünüp veya soru sorup bir
şiir kitabından rastgele şiir okumayı ve soruma dair çıkarım yapmayı severim :)
Tarot kartlarımı karıştırmak: Bazen karıştırma
sesi de çıkar, onu bile severim :) Kartların kendi kendilerini atmalarını da
severim.
Kütüphaneyi dolaşmak: Hem istediğim kitabı
bedavaya alabilirim :))
Pinterest: Panolar oluşturup düzenlemeye
bayılırım.
Çocuk kitapları: Her çocuk kitabını değil tabi,
içimde yer edinenleri. O saf ama yaratıcı anlatımı severim.
Uzun zamandır dinlemediğim şarkıları yeniden
dinlemek: Özellikle de çocukken veya ergenken dinlediklerime dönüş yapmaya
bayılırım ahahahha :)
Diğer blogları okumak: Komşularımı ziyareti çok
severim.
Bloğuma uzun yorum gelmesi: Eeeennnn sevdiğim
uzun yorumlaşmalardır ki zaten ben kısa kesemiyorum genelde, karşı taraf da
uzun tutunca hoşuma gidiyor :)
Monet gökyüzüsü: Bu tabiri ben buldum, açılın
ahahahha :) Yani bir ressam var, Claude Monet. Empresyonistlerden. Bu nedenle
gökyüzüleri hep buğulu buğuludur. Yağmurlu günlerde bazen bulutlar fırça
darbeleri almış gibi görünür gözüme. İşte o gökyüzülerine Monet gökyüzüsü derim
ve bu beni eğlendirir.
Bulutlardaki turunculuklar: Fotoğraflarını çekmek
için elim kaşınır :) Turuncunun en sevdiğim tonu da, gün batımı turuncusudur
(şiirseeell :).
Gün batımı: Aslında güneşin tamamen battığı anı
izlemek bana hüzün verir ama genel olarak o kızıllık anını severim. Sesli bir
veda gibi gelir. Gün doğumu sessizdir mesela, batımıysa öyle değil.
Sevdiğim şeyleri anlatmak: Sanırım bunu da
seviyorum :)
Düşünce özgürlüğü: Asıl sevdiğim bu.
Özgürlük: Güzel bir şey.
Hoşça kalınızzz.